bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Geçen Günler

uymqN2i

77

Bildim bileli bir yerlerde bir yanlışlık var.

Kendimi anlayamadığımı düşündüğüm dönemlerde insanları anlamaya çalışmayı bırakmıştım. Öylesinin daha huzurlu ve daha gerilimsiz günler olacağını sanmıştım. Elbette öyle olmadı. İnsanların bencilliği ve ukalalığı ayak bağı olmaktan geri kalmadı. İnsanların kalbi bencilliklerinden görünemez oldu. Bencillikleriyle beraber sorumsuzlukları da aldı başını gitti.

Bunlar olurken zamanla kendi yaşamımdan soyutlandım. Ne ara nasıl oldu bilmiyorum ama sanki kumandayı başkasına kaptırdım ve ardından büyük bir sessizliğe gömüldüm. Ancak yine reset atma dönemine geldim. Kimseye tahammül edemediğim günleri geçiriyorum. Nefes almasının bile beni rahatsız ettiği insanlara hapsolmanın depresyonunu yaşıyorum.

Hatırlayamadığım ama her gece beni uyandıran kabuslarım devam ediyor. Artık bunu da yaşadığım iç huzursuzluğa bağlayarak nedenini açıklayabiliyorum. Bu iyi bir şey. Yani yaşadığın her ne zıkkımsa bunun nedenini bilmen iyi bir şey. Çünkü kontrolünü elimden kaçırdığım ve nedenini bilmeden belirsizliğe sürüklendiğim her şeyden nefret ediyorum. Nedenini bilerek içimi rahatlatıyor, sırtımı sıvazlıyorum.

Tüm gün battaniyeye gömülerek yattım ve bir türlü yatağı terk edemedim. İçtiğim beş tane Arveles’in de bünyemi alt üst ettiğini kabul etmem gerekir. Ne film izleyebildim ne kitap okuyabildim. Hiçbir şeye odaklanamadım. Sadece yatıp müzik dinledim. Ağrıyan her yanımı kesip atmak istiyorum. Zaten kapıda kar, buz gibi hava ve bir de geçmeyen ağrılar. Allah kahretsin ya.

Kötü günler geçirdiğim gibi elbette güzel günler de geçiriyorum. Ama buraya gelip hoppidi hoppidi size anlatamıyorum. Merak etmeyiniz, ben çok iyiyim. Mailleriniz beni çok mutlu ediyor. Gönderdiğiniz şarkıları çok seviyorum. Bazılarınızın hikayelerini ağlayarak okuyorum. Bazılarınıza çok kızıyorum. Hatta bazılarınıza küsüyorum. Ancak beni özlemiyorsunuz diye trip attığım için sizin bana kızmanıza bayılıyorum. Her gece şarap içip içip sizlerle sabahladığım günleri özledim. Beni bir siz anlıyorsunuz.

Tüm sitemlerinizde ve yakarışlarınızda baştan sona kadar haklısınız. Kendisini çok yoğun sanan, oradan oraya bir haltlar için koşturduğunu düşünen ve kendisine zaman ayırmak istemeyecek kadar endişeli olan sefil bir insan oldum. Haklısınız.

Kırmızı balonlarımla size koşarak geldiğim günleri özlüyorum.

Sizleri ihmal etsem de beni sevin. Çünkü hala bloggerdan bozma yazar bozuntusundan daha çok; küçük bir kız çocuğuyum.

Hiçbir şey

blt

İzmit’in kasvetli sabahlarına gözlerimi açtığım zamanlar, içimde hep derin bir sızı birikiyor. Tarif edemediğim ve nedenini bilmediğim bir hüzün en kırılgan noktalarımdan sarmalıyor. Dokunsam sanki orada ama yaklaşsam göremiyorum. Ben de o zaman her şeyi bir kenara bırakıp o günü ölü kabul ediyorum.

Ölü numarası yapmak istiyorum. Sadece günü değil kendimi de kaybetmek istiyorum. Nedendir hala bilmiyorum günlerdir kabus görüp uykudan sıçrayarak uyanıyorum. Ne gördüğümü hatırlamıyorum. Sadece hep bir korku ve sıçrayış aklımda kalıyor. Bilinçaltıma sen neler karıştırıyorsun diye sormak istiyorum ama aldığım cevaptan hoşnut olamama ihtimalim beni endişelendiriyor. O yüzden ben sormuyorum, o da anlatmıyor. Kendi aramızda gizli saklı anlaşmalar yapıyoruz.

Kabusları bir kenara bırakırsak yine düzensizliğe yelken açtım. Ne zaman uyuyorum, ne zaman uyanıyorum ve hangi ara yemek yiyorum bilmiyorum. Hepsi birbirine girdi ve bir türlü düzene girmek istemiyorlar. Halbuki sabah gözlerimi dinç bir şekilde açıp güzelce kahvaltımı yapsam ardından biraz yürüyüş sonra öğle yemeği ve sonra da akşam yemeği ile günü bitirsem ne güzel olurdu. Hatta bazı gecelere sıcak çikolata ile bazı gecelere de sahlep ile son verebilirim.

Günün yorgunluğunu biraz müzik, biraz sıcak çikolata ve biraz da kitap ile bitirmek istiyorum ama artık ne ara bittiğini bile bilmiyorum. Kafamı koyduğum yerde uyuyakalıyor, bir kaçış sezonuna giriyorum. Otobüste uyuma modalarım başladı. Bir gün gözlerimi bambaşka bir yerde açacağım ve panik bir halde kendime bağırıp duracağım. Bilmiyorum, her şey olabilir.

Gideyim de biraz Beirut dinleyeyim.

Siz de hiç beni özlemeyin tamam mı?

Çok şey yapmam gerekirken hiçbir şey yapmıyorum.
Hep biraz boşvermişlik, biraz sıkıntı ve az biraz da serserilik var.

Sonun Başı

Çok şey vardı yine.
Eskisinden belki farklı, belki de tam olarak aynı.
Hiçbir şey değişmiyor.
Yine anlamsız  ve gereksiz onca kelime.
Bu sıralamada bir yanlışlık var.
Sıfırlanmıyor.
Hep bir eksik.
Konuşmak istemiyorum.
Anlamıyorlar.
Hepsini boğazıma dizip bırakıyorlar.
Kusuyorum.
Uzaklarda bir yerde.
Yerler çok yanlış.
Nefes almakta bu kadar zorlanmamalıyım.
O hâlde gideyim.
Durumun vahameti bazen korkutabiliyor.
Neyse ki kaçmak çok güzel bir şey.

Hissizleşme Derinliği

anladım

Sabahları kalkıyorsun, günü kovalıyorsun ve akşam gelip biraz internette geziniyorsun. Araya renk olsun diye birkaç kitap, birkaç film katıyorsun. Biraz daha ilginçleştirmek istersen şehir değiştiriyorsun. O da olmadı sahile iniyorsun. Ama ne olursa olsun gece başını yastığa koyduğun zaman koca bir hiçlik duygusuna bürünüyorsun. Zamanla hiçlik hissizliğe karışıyor ve sen nerede neyi kaçırdığını bile anlamıyorsun.

Hafızanı zorlamaya başlıyorsun. Saçlarını her sabah kırmızı renkli tarakla mı yoksa mavi tarakla mı tarıyordun anımsamıyorsun. Acaba kırmızı ile bordo arasındaki ruj mu her günkü rujundu yoksa elin hangisine giden miydi? Alışkanlıklar alıp başını giderken aslında hangisi senin seçimindi hiç düşünüp tartıştın mı? Her gün yaptığın aynılaşmış onca şey birer alışkanlıktan öte hiçbir şey değilse orada durup biraz değişiklikler yapmak istemez miydin?

Çok düşünme. Çünkü her tartışmanın sonucunda yine aynı cevap yaşanacak. Sen isyan ettiğin, bıktığın, şikayet ettiğin ne varsa her sabah uyandığında onları yapmaya başlayacaksın. Üzülme, eğer gerçekten istersen bir şeyler farklılaşabilir. Bir şeylerin değişmesi senin onu ne kadar çok değişmesini istemenle doğru orantılı olarak artıyor. Her ne kadar içler dışlar çarpımında araya birçok tutku ve arzu girse de alışkanlıklar değişebiliyor.

Çok düşünme. Çünkü ne zaman çok düşünmeye başlarsan hiçbir şey olmuyor. Harekete geç. Belki de hayatının en önemli iki kelimesi bu olmalıydı. Bir yerlerde eğer yanlış yaptığını düşünüyorsan bu yüzden olabilir. Harekete geçmeye başlamak ve üşenmek arasında kaybolup gidiyorsun. Adım atacağın anlarda durup bekliyorsun. Bekleme. Hepsi bu.

Kafan karışıyor tahmin edebiliyorum. Alışkanlıklarına bile güvenemiyorsun. Yeri geliyor kendine güvenemiyorsun. Bir şeye güven. Bu her ne olursa olsun ona inan. Tutku olur, bir adam olur, bir kadın olur. Sımsıkılı sarılıp her şey geçti dediğinde geçeceğini inandığın bir dayanağa tutun. Yeri gelecek en çok canını o acıtacak diyenler olacaktır. Doğruluğu kadar genellemesi de çok yanlış olabilir; bu hataya düşme.

Hayat tuhaf. Hissizlik denizinde boğarken, hiçlik okyanusunda yelken açtırıyor.

– Anladın mı Tuğba?

– Anladım Tuğba.

Mevsim Kış

YYzqlRR

 

Bazı sabahlar, uyanmak istemezsin. Uyanırsın o zaman da yataktan çıkmak istemezsin. Bir sağa bir sola dönersin, eline telefonu alır maillerine bakarsın. Biraz twittera, biraz facebooka, biraz haberlere bakayım derken saati akşam edersin. Akşam oldu ya bu saatten sonra da ne yapacağım diyerek yatağa iyice gömülürsün. Çünkü mevsimlerden kış!

Birkaç gündür canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Dönem dönem hiçbir şey yapmak istemediğimi az çok biliyorsunuz artık. Bu benim için bir hastalık ve şu günlerde bu hastalıktan ölmek üzereyim. Havalar erken kararmaya başladı, gözlerimi yağmurlu sabahlara açmaya başladım. Evet, artık kış kendisini gösteriyor. Ama ben hazır değilim. Hiç hazır değilim.

Sabahları ceket mi giysem hırka mı giysem, kalın mı giysem ince mi giysem kafa karışıklığını yaşarken gayet mutluydum. Akşamları hafif içime soğuk işleyerek eve koşmaya razıydım. Razı olmadığım tek şey kış mevsimi. Sevemedim, sevemiyorum. İçimdeki tüm enerjiyi sömürüyor. Yağmuru ve kar yağmasını sevsem de hatta karda çocuklar gibi hoplayıp zıplasam da bunu düzenli olarak aylarca yaşamayı sevmiyorum.

Güneş ışınları odamdan içeri süzülseydi, her yer yeşil olsaydı ve çiçek kokuları burnuma gelseydi o zaman bu sabah çok daha farklı olabilirdi. Hazırlanmak ve dışarı çıkmak bu kadar zor olmazdı. Şimdi ise her gün hasta olma bahaneleri arıyor ve evden çıkmamak için türlü türlü sebepler üretiyorum. Hiçbiri de tutmuyor, daire kapısını sert bir şekilde kapatarak evimi terk etmek zorunda kalıyorum. Güzel bir gün olacak diyerek apartmandan adım atıyorum ama tüm pislikleri ardımda bırakmaya çalışarak evime geri dönüyorum. Sakinleşiyorum ve her şeyi mevsimin üzerine atıyorum. Mevsimlerden bahar olsaydı her şeyle savaşabilecek enerjiye sahip olurdum.

Bu mevsimin sevdiğim yanı yok mu diye kendime soruyorum. Sahlep diyorum. Bol tarçınlı. Soğuk içimi titretirken, iki elimin arasına aldığım sahlep ile avuçlarımı ısıtmaya çalışırken dost muhabbetine kendimi kaptırmamdan daha güzel hiçbir şey yok. Hele ki soğuğu hissetmeyecek kadar keyifliyse sohbet; günlerden ne olduğu ya da mevsimlerden ne olduğu hiç önemli değil. Önemli olan bol tarçınlı sahlep eşliğinde iliklerime kadar kış sıcaklığını yaşamak.

Kış sıcaklığını size yaşatamasam da yazının başındaki şarkıyı hediye ediyorum. Çok sevin. Sizi terk etmeyecek bir tek şarkılar var; arkanızı dönmeyin.

Bu mevsim; günlerden bir gün, yaz olacak.

Duygusal İklim

q1yk

Duygusal iklimin demindeyim.

Sağanak yağmurlu ve parçalı bulutlu olarak kendisini gösteriyor, iç sancılar. Hafif bir sallantı şiddetleniyor ve tsunamiye zemin hazırlıyor. Ufak bir titreşim reaksiyon gösteriyor. Baştan sona sarsılmak bu.

Her sallantı bir kayıp. Şehrin ücra köşelerindeki pisliklerin üzerine düşmesi. Büyük bir yıkım. Yeniden inşa olmak, bir enkazı kocaman bir göğüsle yüreklemek gerekiyor. Ancak hep bir saklambaç hep bir soluksuz kovalamaca. Neyi tercih etmesi gerektiğini bilemeyen, nefes almaya bile korkan küçük bir kız çocuğu el kaldırıyor, yıkıntının arasından. Taşıyamıyor pislikleri; üzerini silkeliyor, koca bir toz birikintisi. Dinmesini bekliyor göz kapakları.

O sırada kulakları sağır eden bir sur üflemesi.

Baştan. Her şey en baştan var olmaya başlıyor. Zihni allak bullak, kalbi paramparça. Hiçbir şey o yıkıntının altında kalmıyor. Küçük bir toz zerresi nefesine karışıp kanında zikzaklar çiziyor. Her bir başlangıç düğümleniyor geçmişe. Duyamıyor, hissettiklerini.

Hangi duygu kaldı ırzına geçilmemiş?

Hangi sevgi kaldı dokuz nokta dokuz şiddetinde sarsılmayan?

Dağınık Yaşamlar

SHAUN FENN PHOTOGRAPHY

 

Küçük hikayelerimiz ama büyük mutluluklarımız vardı.
O kırmızı kalın çorabı ona kim giydirdi?
Benim sırtımdaki uyumsuz çantayı kim taktı?
Peki ya seneye de giyer diye alınan elbiseler…
Birbirine dokunan ve her karede büyük gülümsemeler sunan lezzetler.
Alakasız olan onca renkli bakışlar.
Ama hep iç içe olan yaşamlarımız.
Sonra her şey değişti.
Zaman herkesi başka yerlere savurdu.
Dağınık, parça ve kopuk yaşamlar sundu.
Kalın çoraplar değişti.
Yavaş yavaş çantalar değişti.
Elbiselerin değişimi de onları takip etti.
Ve en sonunda da biz değiştik.
Hikayelerimiz büyüdü ama mutluluklarımız küçüldü. 
Olsun.
Yine de anılarımızı tazeleyebiliyoruz.
Kopmayan bir bağ var arada.
Görünmüyor ama hissediliyor.

Keder

keder

 

Aklıma düşüyor.
Engel olamıyorum.
Zaten engel olabilseydim; hiçbir şey böyle olmazdı değil mi?
Ben de öyle düşünüyorum.
Hem insan defalarca kendisine yenilmemeli.
Bir yerden sonra savaşmaktan yorgun düşüyorum.
Zaten insan kendisiyle savaşırken her türlü yenilgiye uğruyor.
Bu yenilgide bir şeyler eksik.
Belki şarkıdaki duygu.
Belki de üstü kapatılan kederler.
Engel olamıyorum.
İçimde bir şeyler deliniyor.
Üflüyorlar ama anlamıyorlar.
Sadece konuşuyoruz.
Hissetsek böyle olmazdı değil mi bayım?
Haklısın.
Artık hiçbir şey hissetmez olduk.
Hissettiklerimizi de yerin yedi kat altına saklar olduk.
Ürkek bakışlarımızı kendimizden bile kaçırıyoruz.
Anlamıyoruz.
Olsun yeniden denemek güzel.

Kaçışlar

Yine geç kaldım.
Bu sefer neye geç kaldığımı bile kestiremiyorum.
Sonra bir ses duydum.
İnsan kendisine geç kalamaz dedi.
Yanılıyor.
İnsan en çok kendisine geç kalıyor.
Daha sonra da hiçbir şeye yetişemiyor.
Farklı savunma biçimleri var ama hiçbiri yeterli değil.
Anlayışla karşılıyorum.
Yalnız bu geç kaldığım gerçeğini değiştirmiyor.
Bekleyecek.
Ne kadar da kötü.
Zaman onu arkasından bıçaklarken o saatine bakacak.
Ve düşünsene GELMEYECEK.
Bu çok ağır oldu.
Kabul ediyorum.
Bugün Pazar.
Günü olsun kaçırmadan kendimi atmalıyım.
Kalabalıklara.