bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘Fotoroman’ Kategori Arşivi

Hissizleşme Derinliği

anladım

Sabahları kalkıyorsun, günü kovalıyorsun ve akşam gelip biraz internette geziniyorsun. Araya renk olsun diye birkaç kitap, birkaç film katıyorsun. Biraz daha ilginçleştirmek istersen şehir değiştiriyorsun. O da olmadı sahile iniyorsun. Ama ne olursa olsun gece başını yastığa koyduğun zaman koca bir hiçlik duygusuna bürünüyorsun. Zamanla hiçlik hissizliğe karışıyor ve sen nerede neyi kaçırdığını bile anlamıyorsun.

Hafızanı zorlamaya başlıyorsun. Saçlarını her sabah kırmızı renkli tarakla mı yoksa mavi tarakla mı tarıyordun anımsamıyorsun. Acaba kırmızı ile bordo arasındaki ruj mu her günkü rujundu yoksa elin hangisine giden miydi? Alışkanlıklar alıp başını giderken aslında hangisi senin seçimindi hiç düşünüp tartıştın mı? Her gün yaptığın aynılaşmış onca şey birer alışkanlıktan öte hiçbir şey değilse orada durup biraz değişiklikler yapmak istemez miydin?

Çok düşünme. Çünkü her tartışmanın sonucunda yine aynı cevap yaşanacak. Sen isyan ettiğin, bıktığın, şikayet ettiğin ne varsa her sabah uyandığında onları yapmaya başlayacaksın. Üzülme, eğer gerçekten istersen bir şeyler farklılaşabilir. Bir şeylerin değişmesi senin onu ne kadar çok değişmesini istemenle doğru orantılı olarak artıyor. Her ne kadar içler dışlar çarpımında araya birçok tutku ve arzu girse de alışkanlıklar değişebiliyor.

Çok düşünme. Çünkü ne zaman çok düşünmeye başlarsan hiçbir şey olmuyor. Harekete geç. Belki de hayatının en önemli iki kelimesi bu olmalıydı. Bir yerlerde eğer yanlış yaptığını düşünüyorsan bu yüzden olabilir. Harekete geçmeye başlamak ve üşenmek arasında kaybolup gidiyorsun. Adım atacağın anlarda durup bekliyorsun. Bekleme. Hepsi bu.

Kafan karışıyor tahmin edebiliyorum. Alışkanlıklarına bile güvenemiyorsun. Yeri geliyor kendine güvenemiyorsun. Bir şeye güven. Bu her ne olursa olsun ona inan. Tutku olur, bir adam olur, bir kadın olur. Sımsıkılı sarılıp her şey geçti dediğinde geçeceğini inandığın bir dayanağa tutun. Yeri gelecek en çok canını o acıtacak diyenler olacaktır. Doğruluğu kadar genellemesi de çok yanlış olabilir; bu hataya düşme.

Hayat tuhaf. Hissizlik denizinde boğarken, hiçlik okyanusunda yelken açtırıyor.

– Anladın mı Tuğba?

– Anladım Tuğba.

Duygusal İklim

q1yk

Duygusal iklimin demindeyim.

Sağanak yağmurlu ve parçalı bulutlu olarak kendisini gösteriyor, iç sancılar. Hafif bir sallantı şiddetleniyor ve tsunamiye zemin hazırlıyor. Ufak bir titreşim reaksiyon gösteriyor. Baştan sona sarsılmak bu.

Her sallantı bir kayıp. Şehrin ücra köşelerindeki pisliklerin üzerine düşmesi. Büyük bir yıkım. Yeniden inşa olmak, bir enkazı kocaman bir göğüsle yüreklemek gerekiyor. Ancak hep bir saklambaç hep bir soluksuz kovalamaca. Neyi tercih etmesi gerektiğini bilemeyen, nefes almaya bile korkan küçük bir kız çocuğu el kaldırıyor, yıkıntının arasından. Taşıyamıyor pislikleri; üzerini silkeliyor, koca bir toz birikintisi. Dinmesini bekliyor göz kapakları.

O sırada kulakları sağır eden bir sur üflemesi.

Baştan. Her şey en baştan var olmaya başlıyor. Zihni allak bullak, kalbi paramparça. Hiçbir şey o yıkıntının altında kalmıyor. Küçük bir toz zerresi nefesine karışıp kanında zikzaklar çiziyor. Her bir başlangıç düğümleniyor geçmişe. Duyamıyor, hissettiklerini.

Hangi duygu kaldı ırzına geçilmemiş?

Hangi sevgi kaldı dokuz nokta dokuz şiddetinde sarsılmayan?

Huzur

nota

Gözlerimi kapatıyorum, en çok da buna ihtiyacım olan günlerde.

Kendi dudaklarımdan dökülmeyenleri de kalbimden dinliyorum.

Huzur diyorum. Huzurdan başka bir şey değil bu.

Kaybolmasından korktuğum bir dinginlik kolları.

Ahh Tanrım; yine boğacaksan bir bardak gölde, hiç yaşatma şimdiden.

Yolun Sıcaklığı

168975_183031338396444_2074181_nKaranlıkta duyamadığı yakarışlar; başka bir diyarın bilinmezliğine doğru, boynundan yol oldu.

Dilini tutmayı beceremediği her gün biraz daha yol alıyordu.

Kabullenmeyi de öğrenemedi, bunların yanı sıra.

O yüzden varlığını toplayıp gitti.

Yine de yaşamını soğuk bir taş üzerinde izlemek istememişti.

Soğuk, bedenini kıstırırken üşüyordu.

Hepsi boğazını yakıyordu ama yol bitmek bilmiyordu.

Dualarını bir ipe dizdi, ince bir tititlikle.

Sonra gözlerini yavaşça yumdu.

– Aşk da bilinmezliğe doğru bir yol. Soğuk ve yalnız.

Mavili Düş

315839_262408850458692_1144005409_n Önemi yok hiçbir şeyin.

Hatta hiçbirinizin.

Kendisi var insanın.

İnsan en çok kendisini özgür bırakmalı düşlerine.

Sonra biraz durup nefes almalı.

Boğuluyoruz bu hengamede. Kimseye sesimizi duyamıyoruz uğultudan.

En çok kendisi veriyor kendisine zararı. 

Sonrası alabildiğine koyu bir dip.

Ağlama k ü ç ü ğ ü m .

Kırmızı Pabuçlu Boşluk

74299_164936770205901_686158_n

Hayatlarımızın ücra köşelerine sakladığımız yalnızlıklarımız hiç beklenmedik anlarda kırılma noktalarında karşımıza dikilirler ve hiç ummadığımız şekilde hesap sorarlar. Ne soğuk yataklarda ne de sıcak kucaklarda varlığını unutturmuşlardır.

Orada hep bir adım ötende seni bekliyor gibidir. Bilirsin, kokusunu içine çekersin. Sonra özenle bir şarkı açarsın ve işte tam da o an parmak uçlarında hissedersin.

Sonra kırmızı pabuçlarını ayağına geçirirsin ve boşluğa yine adımını atarsın.

Grili sabah, o hüzünlü geceden gebe kalır.

Halbuki tüm her şeyi siktir edip çayı demlesen ve yanına da biraz kurabiye yapsan her şey geçecektir.