bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

août 2013 Arşiv

Yağmur Sonrası

yagmur_100921

 

Birden yağmur sesine kafamı kaldırdım. Sabahtan beri içimi bunaltan hava birden yeryüzüne boşaldı. Saatlerce hiçbir şey yapmak istemezken birden içimin huzurla dolmasını sağladı.

Dün gün boyunca kötü kokan hava, şu an odama mis gibi fesleğen, nane ve toprak kokuları dolduruyor. Tanrım bu ne güzel bir koku böyle. İnsan nefes almaya doyamıyor. Biraz daha, biraz daha içine çekmek istiyor. Ciğerlerim biraz daha bayram ediyor.

Öyle güzel bir yağmur yağdı ki yazın ortasında sanki tüm kötü düşüncelerimi silip süpürdü. Biraz daha yağ diyerek seyrettim. Hatta birkaç fotoğraf çekimi denedim, istediğim kadar iyi değil henüz. Zamanla tabi.

Şimdi odamın penceresinden serin bir esintiyle beraber içime dolan kokuyla mutluluk dansı ediyorum. Ama zaman kaybetmeden hazırlanıp bir an önce tekrar elbise provasına gitmem gerekiyor. Masmavi bir elbise aldım a dostlar. İstanbul macerasını anlatarak tekrar canımı sıkmak istemiyorum. Tek bilmeniz gereken dönüp dolaşıp tekrar Çorlu’dan aldım elbisemi.

Bu arada yarın evde çanlar bizim için çalıyor. Düğün temizliği var. Sonra bir de düğünden sonra temizlik olur. Neyse ki ben sadece düğün öncesiyle olaydan yırtıyorum. Yırtıyorum derken sevinmeyin benim için çünkü asıl olay İzmit’te başlıyor. Çok korkuyorum honki ponki torinolarım. Bitmek bilmeyen bir ev temizliği ve yerleştirmesi var. Bakalım zamanla göreceğiz.

Bu arada yazının şarkısı geçenlerde bahsettiğim blogun sahibinin. (Cümlenin rezilliğine bakar mısınız? Anlatamadım bir türlü, çalan telefonlardan ve kapılardan. Demek istiyorum ki hani size geçen yazıda bir blog keşfettim demiştim. Hatta kendi ses kayıtları var demiştim. İşte bu ses de ona ait. Oh bee.)

Şimdi gideyim de yağmur sonrası yürüyüş yapayım.

İyi kalın.

Size bir gün çok güzel haberlerle döneceğim.

Bir gü

Ayak İzi

y2w9

 

Gerçekten keyifsizliğe kurban gidip hiçbir şey yazmak istemediğim günler oluyor. Her gün bir şeyler yazmaya başlayıp sonra da “ehh başlarım senin çarkına” diyerek kapatıyorum sayfayı. Bloga trip attığım günleri yaşıyoruz. O yüzden eksik kalıyorum buralardan.

Dün yine yazı yazacaktım yine kapatınca moralim çok bozuldu. Keyifsizliğin ağzını burnunu kırmak isteyip açtım son ses eğlenceli hoppidi hoppidi müzikler dans etmeye başladım. Yatakta zıplayıp evde oradan oraya koşmalar biraz olsun enerjimi yerine getirdi ama yine de yazıyı yazamadım. Halbuki size çok beğendiğim bir aileyi tanıtacaktım. Bu sabah erkenden kendime direnip yazmaya başladım.

Geçen gün bir link attı Hülya. Böyle incelemeye başladım siteyi ve imrendim. “Ya siz ne kadar güzelsiniz.” diyerek bağrıma basmak istedim. Şimdi sitenin sahibi bir kadınla tanışıyor. Birbirlerine aşık oluyorlar ve hikaye böyle başlıyor. Kadınla Dünya’nın türlü yerlerine seyehate başlıyorlar. Sonra adam ilginç bir çalışma yaparak gezdikleri her yerde kendi ayağıyla birlikte aşık olduğu kadının ayağının fotoğrafını çekiyor. Evet, böyle anlattığım zaman çok sıkıcı ya da basit gelmiş olabilir ama siteyi incelediğiniz zaman gerçekten bayılacaksınız. Karda, denizde, dağda, yolda… Her yerde mutlu iki çift ayak size gülümsüyor.

hım

Aslında her şey bir bebekten sonra daha da ilginçleşiyor. Bu tatlı çiftin bir bebeği oluyor ve bebekleriyle de hastanede ilk üç çift ayak fotoğrafını çekiliyorlar. Bebeğin olması seyehatlerini durdurmuyor ve artık gezdikleri yerde çekildikleri fotoğraflara minik ayaklar ekleniyor. Kızları Matilda şimdi 2.5 yaşında ve çok tatlı.

Sevgili Tom daha farklı çalışmalar da yapıyor. Hatta niyet ettim bunun bir değişik versiyonunu da bir gün ben yapacağım. Tom baba olacağını öğrenince sevdiklerine bunu müjdelemek istemiş haliyle. Ama yanına da fotoğraf makinesini almayı ihmal etmemiş. “Ben baba olacağım.” diyerek ki şu an bunu ben uydurdum, belki başka bir şey demiştir bilemiyorum ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Her neyse işte adam baba olacağını müjdeleyince karşısındaki insanların tepkilerini karelemiş ve onunla da ayrı bir sayfa yapmış. O kadar anlamlı ki çok hoşuma gitti.
Olur da bir gün evlenirsem, hani kimse benim evlenmemi beklemiyor ya hepsine bu haberi verdikten sonra surat ifadelerini ölümsüzleştirmek istiyorum. Ayy çok keyifli resmen.

Eğer siz de siteyi incelemek istiyorsanız ki bence inceleyin hemen linkleri veriyorum.

Ayak izlerini bıraktıkları koleksiyonları; tık tık.

Baba olacağını öğrenen sevdiklerinin tepkileri; burada.

Arayı çok açmadan geleceğim buralara yine. Öpüyorum sizi.

Boşluğun Dolusu

Bu sefer başka olsun diye dilediğim dileklerim ayaklarımın altında ezilirken sadece sustum. Onun dudaklarının arasına mühürlenmiş yarınlar için kırmızı bir balon bıraktım gökyüzüne. Daha yükselemeden patladı. O an her şey içimde söndü.

Bazen anlatmak istediğin şeyler için kelimeler yetersiz kalır. Hiçbir kelime tam olarak duygularını dile getiremez. O yüzden boğazında bir düğüm oluşur ve sessizce bir akıntının seni sürüklemesine izin versirsin. İşte ben de şu günlerde akıntıya karşı kürek çekmeye çalışıyorum. Başaramıyorum ve başaramadıkça batıyorum. Kimse fark etmiyor.

Kıyı çok uzakta bir kara parçası olarak görülüyor. Orada bir taşın üzerinde nefes aldığını biliyorum ama yaklaşamıyorum. İçimde bir şeyler batıyor, görmüyor.

* * *

Gidiyorum. Dudağımda uçuk çıktı. Çok canım yanıyor 2 gündür. Deniz de çok yordu.

Yine pek bir isyankar bir halde attım kendimi buraya. Ayrıca yazıya çok güzel başlamıştım ama artık blogumdaki yazıları sansasyonel bir biçimde utanmadan başkalarına telefon açarak onu benim için mi yazmış diye soran yaratıklar çoğaldı etrafımda. He canım senin mallığını anlattım o yazıda, he senin beni rahatsız etmelerini dile getirdim o yazıda diye bağırasım var. İşte böyleleri yüzden tüm yazılarımın başında bir tıkanma noktası oluştu. Ben ki 2 yıl önce kimsenin tanımadığı bazenoyleolur olarak doğduktan 1 sene sonra eski blogunu kapatıp bazenoyleolur olarak tekrar yayın hayatına başlarken nasıl oldu da böyle ifşa oldum.

Normalde kimseyi umursamazken şimdi niye böyle kitlendim de yazılarıma odaklanamaz oldum bilmiyorum.

Gerçekten kafamı toplamaya ihtiyacım var.

Şarkıyı dinleyin siz, beni bırakın.

Kaçtım gittim.

Biraz gezince kafamı dağıtıyor gibi oluyorum sonra tekrar en başa sarıyorum. Öfkelerim, kızgınlıklarım, kırgınlıklarım hepsi tekrar önüme geliyor. Sonra koca bir sessizlik. Susuyoruz, sanki hiç ağzımızı bir daha açmayacakmışız gibi…

istanbulBirkaç günlük İstanbul kaçamağımda özlediklerime bakıp bakıp iç çektim. Ben nasıl bu kadar çok özlem biriktiriyorum içimde bilmiyorum. Özlemlerimi gidermek de bu yüzden pek zorlu oluyor. Ancak iyi geldi İstanbul. Onu içmek çekmek ve yaşamak lezzetliydi. Bir yanım kırık olsa da birden sarıldım tüm şehre. “Sarılsaydı her şey geçerdi.” dediğimden beri ben de sarılmayı ihmâl etmiyorum.

Tuhaf.
Çok eğlendim.
Bol bol dövdük birbirimizi
Yine özlemler biriktirdim geldim.
Ama şehirden ayrılırken yine kırgınlıklarımı alıp geldim.

Oradan oraya koşturmalı, herkese zaman ayırmaya çalışmalı, bol trafikli bir haftasonu oldu tabi. İnsan dört güne her şeyi sığdırmaya çalışınca birçok şey eksik kalıyor. Olsun, nasılsa haftaya yine geleceğim, o zaman onunla görüşürüm diye arkaplanda bıraktığım tüm sevdiklerimi de göremediğim için üzgünüm.

İstanbul’dan döneceğim gün kuzenim ve nişanlısıysa buluştuk. Evlenmeyin, arkadaşlar. Aman onun zımbırtısı, bunun eklentisi, şunun şurası diye diye benim bile orada ömrümü çürüttüler. Alın tüm alışverişler sizin olsun, benden uzak durun diyesim geldi. Çok karışık işler bunlar.

Yarın bayram. Bayram heyecanını hep sevmişimdir. Sevmeyenleri de anlayamamışımdır. Yalnız şu kapı açma işine bir çözüm bulsak çok iyi olacak. Hoş bize pek gelen olmuyor, en küçük biz olunca. Şeker çocukları için demiştim. Onlar aslında tat tuz. Hiç eksik olmasınlar.

Aslında çok şey anlatacaktım, yani yazıya neden farklı bir giriş yaptım bilmiyorum. O yüzden de yazıyı toparlayamadım ve böyle dağınık bırakmak istedim. Kısaca ben geldim demek istedim işte.

İyi bayramlar.