bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

juillet 2014 Arşiv

Ayrılığın Çayı Taştı

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=AhH24I4mSpk?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>

Mesela ben bundan kaç ay önceydi şu an kestiremiyorum ama çok aylar önceydi. Böyle 1 yıl desen değil az desen değil ne bileyim pek önemi de yok artık. Yani elbette düne kadar önemliydi ama sonuç olarak bugündeyiz ve bugün önemli değil. Bu neyi değiştirir bilemiyorum ama beni çok yorduğunu söyleyebilirim. Şimdi karşıma geçip seni ne yoruyor diye sorsan vermek istesem de sana belli bir cevap veremem. Sen de bunu anlayışla karşılarsın diye umuyorum. Eğer karşılamazsan da ayıp edersin.

Demem o ki sevgili okuyucu bundan aylar önce başlayıp binbir emekle büyüttüğümüz ilişkimize nokta koyduk. Noktayı kim koydu inanın ben de bilmiyorum ama anladığım kadarıyla ilişki kendi kendisini fesh etti. İkimize de tahammül edemedi ve sonunda bizi terk etti. Belki o biraz daha emek verebilirdi belki de ben biraz daha ilgilenebilirdim. Yapmadık. Sonra doğal olarak ne oldu bilin bakalım? Çaydanlığın altını açık unutunca tüm çay taşar ya işte bizde de her şey taştı ve içecek çay kalmadı. Oysa ki keyif çayı demlemiştim. Tadına varacak son yudumuna kadar içecektik. Şimdi ise tüm çay zehir oldu. Zaten ikimiz de çayı çok sevmezdik. Ben sadece kahvaltılarda içerdim o ise kahvaltıda bile eksikliğini aramazdı.

Tüm meselemiz bu olsaydı yine her şey çözülebilirdi. Ama meselelerimiz ufak ufak dünyayı ele geçirmeye hazırdı. Hatta ben tutmasam çoktan dünyayı fethetmişlerdi. Sonra benim bu tutmalarım umursamazlıkla ve ilgisizlikle suçlandı. Halbuki ben küçük şeyleri dünya sorunu haline getirmemeyi aylar önce öğrenmiştim. Ama ona bir türlü öğretememiştim.

Beceriksizdi. Evet belki bütün gitarlarını kendisi tamir edebiliyordu, hatta bozulan ne varsa takım çantasını ortaya döküp tamir ediyordu ama konu ilişki olduğu zaman en beceriksizlerden biriydi. Tamam kabul ediyorum ben de çok becerikli bir insan değildim ama çok fazla şeyi ardımda bıraktığımı söyleyebilirim.

Şimdi biz gittik, ilişki tek kaldı. Belki tek başına bir yerlerde büyüyordur. Belki de ikimizi de özlüyordur. Belki ikimiz de ilişkimizi özlüyoruzdur. Hatta birbirimizi özlüyoruzdur. Ama sonra ben hatırlıyorum birkaç şey. Yılbaşını aklımdan kovuyorum, diğer önemli günlerim geliyor,  önemli çalışmalarım, doğum günüm, sınav günüm ve hatta mezuniyet balom… Sonrası böyle içimde bir burukluk, kırgınlık ve büyüyen bir sancı oluyor. Küfür edesim geliyor gelmişine geçmişine. Onun değil ilişkinin. Ama ne fark eder ki zaten.

Bütün 2 kişilik biletlerimi siktir ediyorum hayatımdan. Tek kişilik yerlerde bile iki kişilik açtığım kapıları kapatıyorum artık. Yorgunum ve oldukça kırgınım. Geçmiyor, biliyorum. Çünkü o sadece günü kurtarıp kendisini affettirip sonra daha çok üzmeyi başarabiliyor. En başından beri böyle değil miydi aslında? 1 sürpriz yumurtaya affedebilecek kadar aptaldım. Ya da hazırlamış olduğu 1 tosta tav olabilecek kadar unutkandım.

Çay taştı ve ocağı batırdı. Bu benim canımı çok sıkıyor. Bulaşık süngerini alıp ocağı silmem gerekiyor ama yeni oje sürdüm. Keyif çayı boğazıma dizildi ve limonlu dondurma da yiyemedim. En çok bu yüzden öfkeliyim. Günlerce bütün ekşili dondurma isteyip üçün birini aldım. Benim olayım da sadece dondurmaydı. Onun olayı ise ben yurtdışına gittiğim zaman kendisinin rahat duramayacağını bilmesiydi. Sicilinin pek temiz olmadığını en iyi kendisi biliyordu. Çok yıkayıp paklamış ama lekeler duruyordu. Hep reddeder çünkü bay mükemmel olmak bunu gerektirir. Hep şikayet eder çünkü mükemmel olmak bir şeylerden hoşnut olmamaktır.

Şimdi herkes kendince kendi yolunda. Ama iyi ama kötü. Çünkü limonlu – vanilyalı dondurma gibi çok şey kenara itildi bu ilişkide ama en çok onlar hak ediyordu sevgiyi. Ben sevdim, tek başıma. Sonra babama laf arasında, “Baba biliyor musun kaç akşamdır canım limonlu dondurma istiyor.” dedim. Aradan 10 dakika geçti babam balkona çağırdı ve gittiğimde ne vardı biliyor musunuz? Limonlu – vanilyalı dondurma. Çünkü gerçek sevgi böyle bir şeydir.

Gözümden iki damla yaş süzüldü. Birkaç kaşık yiyebildim sadece.

Bu da senin bedelin Tuğbacığım dedim.

Tüm Mesele Romanya Vizesi

Geçenlerde bahsetmiştim, Romanya için vize başvuru yapacağım diye. Ancak apar topar İzmit’ten döndüğüm için vize son güne kaldı. Araya bayram gireceği için tedirgindim doğrusu. Bir de 09:00 – 12:00 vize görüşmesi olacağı için sabahın köründe gitmem gerekiyordu. Bayram öncesi vize başvurumu dün yapmış bulunuyorum.

Bu yazıyı olur da bir gün birileri Romanya vizesine başvurursa benim gibi sağı solu aramaktan vazgeçip doğrudan tecrübeli birinden öğrensin diye yazıyorum. Google insanları doğru yönlendir!

Romanya vizesinin çok zorlamadıkları ve bir projeyle gidecek olduğum için çok rahat davrandım. Öyle rahat davrandım ki vize günü bankaya gidip hesap dökümü çıkarttırdım. Hey gidi hey. Perşembe günü daha önce Romanya’ya gitmiş bir arkadaşımla konuştum. Facebookumda ekli olan ama daha önce hiç konuşmadığım bir arkadaşım(!) Birkaç araştırma soruşturma sonunda beni ona yönlendirdiler. Bir de ne görelim facebooktan zaten benim arkadaşımmış. Sağolsun çok yardımcı oldu. Sayesinde birkaç şeyi teyit etmiş bulundum.

Konsolosluğa götürdüğüm evraklar tam olarak şöyleydi;

– Pasaport

– 2 biometrik fotoğraf

– Davet mektubu (Davet mektubunda nerede kalacağımın bilgileri de vardı.)

– Uçak biletimin çıktısı

– Kimlik fotokopisi

– Pasaport fotokopisi

– Hesap extresi

– Vize başvuru formu

Hesap dökümü, kimlik ve pasaport fotokopisi bende eksikti. Onları sabah ayarlayacaktım. Sabah 7.5’ta yola çıktım. Önce Akmerkez’e gidip Garanti Bankası’ndan hesap ekstresi çıkarttım. Sonra da Garanti Bankası’nın karşısındaki anahtarcıda fotokopi çektirdim. Saat o arada 10’u geçiyordu. Hemen Akmerkez’in önüne atlayıp taksi bakındım. Bir polis yardımıyla yolun karşısındaki taksiyi durdurduk ve Romanya Konsolosluğu dedim. Akmerkezde evrak işi halletmek istiyorsanız çıkışında hemen kendinizi taksiye atın. Çok yakın oldukları için 5-6 TL yazıyor. Yürüyerek biraz uzak ve karışık gelebilir.

İçeri girdim ama yok böyle bir gerginlik. Dünkü sakinlik yerini paniğe bıraktı. İçeride vize görüşmesine gelenleri karşılayan bir adam var. İnsanlara “Dokunamayacaksın, fareyle basacaksın.” diye sesini yükseltip duruyor. Bir de çok sert. Ben ilk girdiğim anda görmedim, sıramı aldım oturdum masaya. Evraklarımı düzenliyorum, o sırada da etrafıma bakınıyorum.

Sonra bir şeye mi baktınız diye yanıma geldi. Yok hayır, dedim. Sonra aa bu form değişti yenisini getireyim sana derken bir başka kız adama soru sormaya başlayınca sinirlendi. Sıranızı bekler misiniz bakın hanımefendiyle konuşuyorum diye sert çıktı. Neyse sonra yeni formu doldurdum.

Sıram gelince de içeride veznedeki adamla görüştüm. Pozitif enerji aldım. Yer yer bulutluydu ama sonunu toparladık. En sonunda evraklarımı alıp 1’inde gel al dedi. Bayram girmese Salı günü gidip alacaktım sanırım. Neyse Cuma günü gidince vize çıkıp çıkmadığını görmüş olacağım.

Kısmet artık.

bazenoyleolur’dan kitapzen.com Sponsorluğunda Kitap Yağmuru

Merhaba sevgili mini mini birler, çalışkan ikiler…

Bir kitapsever olarak geçen yıl yapmış olduğum çekilişi Kitapzen ile tekrar yapmaya karar verdik. Kitap fuarından sırf çekiliş için birkaç kitap almıştım ama onları da okuyup göndermeye kıyamadım. Okurken yanlarına aldığım notlar, orasını burasını çizdiğim sayfalarla hediye edemezdim. Sonuç olarak benim avcuma gelen kitap benden çok zor gidiyor. 2 senedir kitap fuarı organizasyonunda olmanın faydalarını çok güzel gördüğümü belirtebilirim.

Şimdi gelelim çekilişimize. Geçen yıl 5 kişiye toplamda 10 kitap hediye etmiştik. Bu sene ise 10 kitabı 10 kişiye hediye ederek katılımcıların şansını yükseltelim istedik. 10 kişiden biri olabilmeniz için hiçbir engel yok. 🙂

Katılacak olanlar “Çekiliş Hakları”ndaki maddeleri iyi okumanızı rica ediyorum.

Gelelim hediye kitaplarımıza. Kitapları belirlemeye çalışırken zorlandığımı söyleyebilirim. En çok satanlar ve benim okuyup sevdiğim kitapların karışımı olarak 10 kitabı belirledim.

Kitap isimlerin üstüne tıkladığınız zaman; kitap hakkında bilgiye ulaşabileceksiniz.

Dan Brown – Cehennem
Sarah Jio – Böğürtlen Kışı
Kürşat Başar – Başucumda Müzik
Ahmet Batman – Soğuk Kahve
Emrah Serbes – Deliduman
Marie Bostwick – Pamuk İpliğinden Hayaller
Ahmet Ümit – Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
Hasan Ali Toptaş – Kayıp Hayaller Kitabı
Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık
Kahraman Tazeoğlu – Bukre

.

ÇEKİLİŞ HAKLARI

– Çekiliş 23 Temmuz tarihinde başlayıp ve 20 Ağustos’ta son bulacaktır. En geç 20 Ağustos saat 20:00′da blogta çekilişi kazananlar ilan edilecektir.

– Wmaracı Çekiliş Aracı ile çekiliş gerçekleşecek ve videoya çekilecektir. Video da aynı şekilde blogta paylaşılacaktır.

– Çekiliş sonucunda 13 kişi belirlenecektir. 10 kişi asil, 3 kişi de yedek olacaktır.

– Çekiliş sonunda hediyeyi hak kazanan arkadaşlara mail atılacak ve 48 saat içerisinde dönmeyenler hediye haklarını kaybedecek ve yedeklerdeki ilk kişiye hak geçecektir.

– Çekilişte birden fazla çekiliş hakkı kazanabilirsiniz. Bunun için yapacaklarınız şunlardır.

– Facebook ve Twitter’da aşağıdaki mesajı paylaşan herkes; her sosyal medya hesabı paylaşımı için +1 ADET çekiliş hakkı kazanır.

(Her sosyal medya hesabından 1 adet çekiliş hakkı, örneğin 2 farklı Facebook hesabından toplamda 2 adet çekiliş hakkı kazanılabilir.)

*Paylaşımlarınızın herkese görünür olması gerekiyor, aksi takdirde kontrol edemem. Sadece bu paylaşımı, herkese açık bir şekilde ayarlayabilmeniz mümkündür.

– Blogunuzda ya da sitenizde yayınlayacağınız çekilişi tanıtan yazı için ise +3 ADET çekiliş hakkı kazanabilirsiniz.

Paylaşacağınız mesajın içeriğinde kesin olarak yazması gereken;

bazenoyleolur’dan kitapzen.com sponsorluğundaki kitap çekilişine katılabilirsiniz. Katılım için; ( bu yazının linki gelecek.)

Blogunuzda yayınlarken;

Kendiniz birkaç kelimeyle çekilişten bahsedip üstteki mesajı yazmalısınız. Ayrıca kitap isimlerini de yazmanız gerekmektedir. Kitap isimlerine tıkladığınızda link açılıyor. Blogunuzda da aynı şekilde olması gerekmektedir.

ÇEKİLİŞE KATILIM

– Çekileşe katılabilmek için bu yazı altındaki yorum kısmına kullanıcı adınızı, mail adresinizi ve yukarıdaki listedeki kitaplardan çekiliş size çıkarsa istediğiniz 3 kitabı yazmalısınız. (Kazanırsanız içlerinden 1 tanesi gönderilecektir.) Bu size 1 çekiliş hakkı kazandıracaktır.

Ayrıca ek çekiliş hakkı için yaptığınız paylaşımların linkini de aşağıdaki şablona eklemelisiniz.

Blog: paylaşım linki
Facebook: paylaşım linki
Twitter: paylaşım linki

NOT: Ne kadar çok çekiliş hakkınız varsa kazanma şansınız o kadar çok fazladır, unutmayın.

Bir kişi yorum olarak katıldığını belirttikten sonra eğer blogunda, facebook ve twitter hesaplarında paylaşımlarda bulunursa toplamda 6 çekiliş hakkı kazanmış olur. İsmi 6 kez yazılır ve kazanma şansı artar.

Bol şans. 🙂

What’s Happening?

sky

Bir bakıma günlerim monoton ama bir bakıma da karmakarışık geçiyor. Anlamlandırmak çok zor. Şöyle neler oldu neler bitti neler yapıyorum inanın ben bile anlamıyorum.

Geçen haftalarda pasaportumu çıkarttım. Aslında pasaport çıkartma işlemlerini anlatacaktım ancak o kadar basitmiş ki anlatmaya bile gerek duymadım. Yıllardır neden bu kadar üşendim acaba çok merak ediyorum. Eğer benim gibi sizler de üşeniyorsanız üşengeçliğinizi bir kenara bırakın ve 10 dakikalık işlemle pasaportunuzu alın. Kısaca pasaport çıkartmak için yapılacak işlemleri şöyle sıralabilirim;

– Herhangi bir bankaya harç ücretini ve defter ücretini yatır. (1 gün önceden yapmanız önerilir.)

– 2 adet biometrik fotoğraf çektir. (Ben 4 tane çıkarttım.)

– Pasaport şubeye gidip önce parmak izi ver, sonra da başvurunu gerçekleştir.

Birkaç gün içinde evinize gönderiyorlar. Benim araya haftasonu girdi onu saymazsak, 3 günde geldi. Yani tüm pasaport maceramız bu. Biometrik fotoğraf için eğer aklınızda sorularınız varsa şöyle diyeyim, tek koşul takı olmaması ve kulaklarınızın görünmesi. Kalanını fotoğrafçılar hallediyor zaten. Makyaj problem olmuyor. Tabi biometrik fotoğrafın nasıl olduğunu sorarsanız normal vesikalıklardan ne kadar iyi bir güzellik bekliyorsanız o kadarını bekleyebilirsiniz. 🙂

Dil kursu zamanımı gerçekten alıyor ve ben neden tüm sene kursla ilgilenmediğimi ve pek önemsemediğimi düşünüyorum. 1 ayda aşırı bilgi yüklemesi yapmaktan ara sıra fatal error veriyorum.

Onun dışında nasıl olsa pasaportu çıkarttım diyerek geçenlerde kısa süreli bir iki projeye başvurmuştum. Neden bilmiyorum ama Romanya projesinden çok pozitif bir enerji almıştım. Başvurular 1 hafta mailime geldi. Sonuçlara tıkladım ve kocaman yazılmış adımı gördüm. Evet, 11-18 Ağustos tarihleri arasında Romanya’ya gidiyorum. Brasov’a gideceğiz. Araştırmalarım sonucunda çok tatlı bir şehir olduğunu öğrendim. Gidince de ayrıntıları bildiririm.

Bugün vize görüşmesine gidecektim ancak davet mektubumda adres eksikti o yüzden adresi bekliyoruz. Yarın vize görüşmesine gideceğim Bayram sonrasında da inşallah vizemi almış olurum. Benim için şans dileyin.

Danimarka için aksilik olup olmadığını ise bayramdan sonraki hafta öğrenmiş olacağım. Asıl en çok onun için şans dileyin. Bir problem çıkmadan kesinleşsin ve hazırlıklara başlayayım istiyorum.

Ayrıca sevgili okuyucular bugün çekiliş başlatacağım. 10 kişiye kitapzen.com sponsorluğunda kitap hediye edeceğim. 🙂

Not: Fotoğraf yap-poz.com’dan Onur’a aittir.

İçe Döküm

Screenshot_1

Sonra bugün birçok kez düşündüm. Hatta tam da şu anda bunu sorguluyorum. Blogum kapalıyken ki neden kapalı onu bile bilmiyorum ama tek bildiğim şu an bilgisayarımın yazılabilecek herhangi bir köşesinde bunu kendime sesli dile getiriyorum. Her zaman enerji veren Lenka bile içimdeki bu sesi bastırmaya yeterli olmuyor.

Ben ne yapıyorum?

İlk defa bir an durup bu sorgulayabilecek evreye geldiğimi fark ettim. Kendime ait olmayan bu yerde bunca sessizlik neyin nesiydi? Belki bir kaçış, belki bir hasret ve belki de biraz aitlikti. Sonuç ise hüsrandı. Şimdi neresinden tutup bir şeyleri birleştirebilirim bilmiyorum. Ne kadar dağınık bırakabilirim onu da bilmiyorum. Ancak içimdeki kara delik her geçen gün büyümeye devam ediyor.

Durduramıyorum. Belki de durdurmayı denemedim.

Bilmen gerekir sevgili okuyucum, bloggerdan bozma bu yazar bozuntusu fazlaca kırılgan, oldukça sessiz ve derin. Belkilerin kıçına tekmeyi basmayı öğrendiğinden beri sadece anı yaşamayı öğrenmişti ama artık bundan da pek memnun değildi. İçindeki mutsuzluk ve monotonluk kendisini yavaş yavaş öldürüyordu. Farkındaydı ama bir şey yapmak elinden ya da içinden gelmiyordu. Kaybediyordu, göz göre göre kendisini evinden uzak bilmediği arka sokaklarda yalnız bırakıyordu.

Bir gün çok özlediğim biri karşıma geçip; “İyi olmayı bırak, iyiymiş gibi görünmekten vazgeç. Güç dediğimiz gözyaşlarımızı saklamak değil. Bırak ne istiyorsan onu yap.” demişti ve elimdeki şarap kadehini alıp “Artık bunu sevmediğini biliyorum.” diye eklemişti. En azından ben öyle olduğunu düşünmek istemiştim. Şimdi de öyle düşünmeyi seviyorum.

Yeni bir başlangıç için belki de tüm köprüleri yıkmak gerekiyor. Kendimi ait hissetmediğim başka bir yerde daha az tatsız bir yaşam. Ben öyle ummak istiyorum. Siz de benim yerime dileyin. Yarın yine aynı gün olacak. Bunu sevmedim.

 

Taslaklarda Debelenenlerden
Sizden gizlim saklım yok sonuçta. 
Bunlar da yaşıyor, buralarda. 

Not: Fotoğraf yap-poz.com’dan Onur’a aittir.

 

Siu!

Gülümse Anılara

21660_416099878457089_1805488808_n

Okuduğum kitapları anlatamaz oldum. Önceleri okumaya fırsat bulamamamdandı, sonra okuyup yazmaya fırsat bulamadım. Sonra hepsini elde ettim ve yazacak enerjiyi kendimde bulamadım. Bazen olmayınca olmuyor işte. Aslında geçen hafta Bir Gün kitabındaki heyecanını hatırlayarak David Nicholls’ın Bir Soru Bir Aşk kitabını okuyup hayal kırıklığına uğramıştım. Onunla ilgili diyecek birkaç satırım vardı ama sonra araya yoğun kurs programım girdi ve öylece kaldı. Belki bir ara hepsini derlerim.

Ben de dün İngilizce çalışmak istemeyip kitap okumaya başladım. Tabi yazlık seçimlerim hep Arkadya’dan olmuştur. Kışın içimi saran, yazın serinleten bir mucizesi var. Böğürtlen Kışı kitabımı okuyamadan da kaybettim. Çok mutsuzum bu yüzden. Neyse asıl kitabımız Camille Noe Pagân’ın Gülümse Anılara eseri. Yine bir Arkadya eseri ve yine içinizi saran bir öykü.

Kitabımızda dostluk, aile, aşk ve daha nicesi var. Böyle çetrefilli kelime oyunları, edebi sanatlar elbette yok. Mükemmel bir beklenti içine de girmemek gerekiyor. Arkadya Yayınları’ndan bir kitap okurken hiçbir zaman zirveyi yaşayacağımı düşünmediğim gibi olumsuz da karşılaşmayacağımı biliyorum. Tıpkı bu kitap gibi. Yazarımızın bir gazeteci olduğunu öğrenince daha bir sevdim.

Daha çok dostluk üzerine kurulan Gülümse Anılara, 16 yıllık arkadaşlardan birinin kaza geçirmesiyle başlıyor. Spoiler ölçüsünü hiçbir zaman çizgide tutamadığımı biliyorsunuz. İşte bu yüzden çok fazla spoilera dalmadan birkaç şey ile konuyu belirtmek istiyorum. Julia ve Marissa adında iki karakterimiz var. Kitap Marissa’nın ağzından yazılmış olsa da başlarda ana karakterin Julia olduğunu düşünüyorsunuz. Bunda kapaktaki balerin kızın etkisi de olabilir. Ancak bir süre sonra tamamen Marissa’nın hikayesi olduğuna ikna oluyorsunuz. Trafik kazası geçirip ölümden dönen Julia’nın kişiliğindeki değişiklikler Marissa’nın hayatında neler yaratıyor onu okuyoruz.

Dostluk dışında  nokta atışları da yok değildi. Elinizdeki aşka sahip olmanın değerini de çok güzel vurguluyor. Gitgeller yaşayarak ve eskiye hapsolarak asıl değerli olanın farkınıza varmanıza yardımcı oluyor.

Ben sevdim, bu sıcak yaz günlerinde okuyabilirsiniz. Sizi yormaz ve sıkmaz.

Son sözümü de kitaptan bir alıntıyla bitirmek istiyorum.

Hayatımızda bizden bir şeyler bekleyen herkese gelsin.

“İnan bana, üzerinden atması en zor şey fazla kilolar değil, başkalarının beklentilerinin ağırlığıdır.”

Son Günlerde…

Screenshot_1

Ne yapıyorsunuz bu sıcak yaz günlerinde acaba?

Ben sıcak yaz günleri sendromu yaşıyorum.

Fenalıklar geçiriyorum. Tabi onu bir kenara bırakırsak üniversite tarafından kapı dışarı edildim. Genel not ortalamama bile sadece bir kez bakabilmişken bilgi sistemi tarafından hesaplarımız kaldırıldı. Öğrenciliğin kapıları kapandı sevgili okuyucu. Ama yetişkinliğin kapılarını ardına kadar açmışlar. Bunu hiç sevmedim.

Bu arada henüz projeden ses seda yok. Tabi boş durmadım, o arada bir iki projeye de ben kendim başvurayım dedim. Hem de bir tanesi gazetecilik ve sosyal medya alanında. Tek sıkıntı Hacettepe Üniversitesi’ne görüşmeye gitmem gerekiyordu. Ancak kesin olmayan bir şey için kalkıp gitmeyi düşünmedim. Zaten bu 2 ay doluyum.

Her sabah erkenden kalkıyor İngilizce kursuna gidiyorum. Bu kadar erken olması beni öldürecek. Tam bittiği saatte ise gün ortasına geliyor. Bu nedenle güneş beynimi yakıyor, emiyor her zıkkımı yapıyor. Güneşte nefes sıkıntısı yaşayan bir insan olarak üzerine nem de eklenince baş dönmesi, baş ağırısı ve kalp çarpıntısını bir arada yaşıyorum. Hele bugün öleceğim sandım. Otobüs durağında kendimi sakinleştirip nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Hayat bu sıcaklarda çok zor. Kışı da sevmeyen bir insan olarak baharlar tam bana göre. Özellikle ilkbaharı istiyorum. Lütfen lütfen esintiler hayatımızdan hiç eksik olmasın.

İlk defa yazın İzmit’te kalıyorum. Tamam geç gidip erken dönerdim ama daha ailemin yanına hiç gitmedim. En son mezuniyetimde gördüm ondan öncesi ise Şubat’a dayanıyordu. Şimdi kur biter bitmez Çorlu’ya koşacağım.

Böyle kısa kısa notlar gibi oldu bu yazı ama bu aralar bir türlü kafamı toplayıp yazamıyorum. Tamam! Yalan söyledim. Bu sıralar dizi izliyordum. Yalçın’ın dediği gibi bir şeye takıldım mı takılıyorum. Buddha bir bloggera Suits’i önermiş. Biz de Yalçın ile başladık ama daha 2. sezondayken ben bugün itibariyle geçen haftaki bölümünü bile bitirdim. 4 sezon nasıl geldi geçti birkaç günde anlamadım. Buradan size Suits’i önerdiğimi anlayabilirsiniz. Harvey ve Mike ikilisinin zekalarıyla ve karizmalarıyla keyiften dört köşe olabilirsiniz.

Yaz planları hiç de beklediğim gibi olmadı. Bol bol kitap okuyacakken bir türlü kitap okuyamaz oldum. Geçen hafta sadece 1 kitap bitirebildim ve kitap da hiç beni tatmin etmedi. Herhangi yeni bir diziye başlamadan kitaplarıma geri dönmeyi düşünüyorum. Eh tabi bir de İngilizce’ye.

Son olarak 2 tane balığım var artık. Her sabah onları besleyip her kurs dönüşü azıcık onlarla sohbet edip onları izlemeye başlıyorum. Bir tanesi diğerini hep aç bırakıyordu ve ben de sonunda bir yolunu bularak diğerinin kendi karnını doyuracak kadar uyanık olmasını başardım. Daha yemi atmadan ağzını açmaya başlıyor.

Ve son olarak hani kapıları kapanan okul var ya yarın o okula gidip ön başvuru yapacağım. Şişşt. Yüksek lisans değil henüz. Yeni bir lisans. Yetenek sınavı var 4 aşamalı. Pek umutlu değilim ama şansımı denemek istiyorum. Belki kapıyı tekrar aralarım kim bilir?

Öptüm hepinizi.

Bir de akşamları bol bol karpuz yemeyi unutmayın.