bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Zaaflarla Yaşamak

WYhYLIV

Her insanın zaafları vardır. Kimisi bunu iyi gizler, kimisi de gizlemeye gerek duymaz. Benim de zaaflarım var/dı. Burada “asla hayır diyemeyeceğim şeyleri” sıralamayacağım. Size sadece eğer bir insana zaafınız varsa ileride çok canınız yanmaması için çok dikkatli olmanız gerektiğini söyleyeceğim. Ben söylerim, gerisini siz bilirsiniz.

Sufleye zaafım olabilir, kırmızı kapaklı defterlere zaafım olabilir, balonlara asla hayır diyemeyebilirim ama bunların hepsini şöyle bir kenara bırakıyorum. Bunlar dönemsel gelip geçici şeylerdir. Asıl bir insanoğluna zaafım olduğunu anladığım an elim ayağım birbirine dolandı. Hayatımda neyi, nereye, ne zaman koyacağımı bilemedim. Önceliklerim, nefes alışlarım değişti. Hayat meğersem o zaman içinden çıkılmaz bir hâl alıyormuş. Hiçbir sevgi, hiçbir aşk, hiçbir tutku bir zaaf kadar etkili değildir arkadaşlar. Karşı koyamıyorsun, kendini tutamıyorsun, o her seferinde hayatını parçalarken sesini çıkartmıyorsun. En kötüsü de kafasına göre gelip giderken sen hiçbir şey yapmak istemiyorsun. Kabulleniyorsun.

Olmuyor. Hayat böyle devam etmiyor. Yoruluyorsunuz, çünkü ben çok yoruldum. Zaaflarımın canımı bu kadar çok sıkacağını, beni bu kadar yakacağını bilmezdim. Öğreniyorsunuz, ben de öğreniyorum. Siz de bir an önce kabullenip öğrenme sürecine geçin. Bu süreç ne kadar uzarsa o kadar çok dağıtıyor. Sonra her şey dağınık kalıyor. Siz dağınık kalsın bırakın dedikçe içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Kimsenin bu kadar parçalanmış hayatlar yaşamasına gerek yok.

Ben bir türlü dikkatli olamayanlardan olarak size gelmiş burada dikkatli olun diyorum. Vazgeçtim, olmayın. Sonuna kadar ehh be diye isyan edene kadar zaafınızla yaşamayı öğrenin. Yıllardır büyük bir zaafla yaşamayı öğrenmiş biri olarak “ehh yetti be” diyorsam her zaafın bir sonu vardır diyerek size sevinçli ve mutlu haberi verebilirim.

Yukarı

Tüm masallar küçük kız çocuklarına uyumadan önce anlatıldı. Olası tüm hikayeler yazıldı ve çizildi. Romanlara konu olan aşklar ise çoktan yaşandı ve bitti.

Bir yerlerde bir şeylerin eksik kaldığını masalların içinden çıkıp hikayelere doğru yol almaya başladığımda anlamıştım. O ilk masala tutunup sakladığım tüm yarınlar romanlarda bir gerçek gibi suratıma çarptı. Hiçbir şey sandığımız gibi ilerlemiyordu. Biz de bunları toparlamak için hiçbir şey yapmıyorduk. Oluruna bıraktığımız şeyler hiçbir zaman olmayı alışkanlık haline getirmedi. Hep olmamayı tercih etti ve yine o an bir şeyleri değiştirmek için çabalamadık. Belki, denedik. Bilemiyorum. Ancak sonuç gösteriyor ki yeterli olmamış.

Kendinize ve şarkılara sahip çıkın.

Sizi şarkılardan başka kimse anlamıyor.

Siz bile…

Köz

Farklı hayatları aynı umutlarda yeşertmeye çalıştığım oldu. Soluksuz bir istekti bu. En içten en dışa tepkimeye girerek reaksiyon gösteriyordu. Engel olamıyordum. Kimi zaman istekten geriye küçük bir köz kalıyordu. Öyle zamanlarda da avcumun içine alıp üflüyordum.

Avcumun içinde tuttuğum ateş zamanla beni kavurup köz haline getirdi. Ne baktığım yerde umut ne de aldığım nefeste farklı bir tat vardı. En başında daha o ilk tepkimede yanlış adım attığımı biliyordum. Ancak insan bazen yaşayacaklarına şerit çekmek istemiyor. O noktadaydım.

Biliyorum. Soluksuz bir tutkunun esiri olup her şeyi görmezden gelmek istedim. Sandım ki her şey kırmızı. Diğer renklerin hiçbir önemi olmaz. Kırmızı içine çeker ve oradan çıkartmaz. Ama öyle değil. Hiçbir şey sandığınız gibi değil.

Bir adım öten gökkuşağı.

Bir adım öten gerçekler.

Bulutlar güzel ama yukarıdan.

Karmaşık

Gelmiyor.
Zaten gelmeyeceğini biliyorduk.
Kabullenmek en büyük erdem.
Ama telvesi eksik.1bae86181514e9d8e569f4d363df051aaa2be434_m
Kahvenin evet evet.
Sus bence.
Kalp benim, aşk benim.
Ama damar senin, kan senin; haklısın.
Kan kaybından ölüyorum.
Telvesi az olmuş bunun.
Kulaklarını tıkamak da bir çözüm.
Ama beklemek var ya.
Anlamazsın.
Beklemenin Allah belasını versin.
Uyusak geçer mi?
O değil de bekletenin de ne hali varsa görsün.
Gideyim de kendime salıncaklı yatak yapıp umutlarımı sallayayım.
Yine kafam karışık çok şükür.
Bazen öyle olur.
Işıklar söndü.

Yalın ayak

korku7

Şu sıralar bir başıma olmak istiyorum. Tek, yalın, yalnız…

Tek başıma yemek yemeyi bile sevmezken nasıl oldu da böyle kapandım içime bilmiyorum. Konumuz aslında genel olarak buydu. Sonra aslında bir konuya ait olmadığımı anladım. Ben de bıraktım, kopuk olsun her şey dedim. Neler değil ki şu günlerde.

Çok yoğun geçiyor günler. Eve geldiğim gibi kendimi yatağa atmak istiyorum. Kolumu kıpırdatacak halim kalmıyor. Umuttepe rüzgarı insanı gerçekten çok yoruyor. Bazen tüm yorgunluğuma rağmen kalkıyorum ve yürüyüşe çıkıyorum. Yemek yiyorum yine yürüyorum. Tabi bir yerden sonra yorgun düşüyorum ve eve otostop çekiyorum. Otostop hikayesine birazdan devam edeceğim. Şu an en önemli şey yorgunluk. Yorgunum ya. Biri beni artık bir yere götürsün ve bıraksın. Bırakın beni, unutun başka diyarlarda.

Kendimi toplayamıyorken bir de onu toplamaya çalışıyorum. Olmuyor. Arkadaşlar hiçbir şey olmuyor. Öyle de olmuyor böyle de olmuyor. O oluyor, öbürü olmuyor, öbürü olsa öteki olmuyor. Kabullenmek gerekiyor. İnsan kabullenemiyor. Diyelim ki birini kabullendi, öteki çıkıyor. Onu da kabullense kendisinden hiçbir şey kalmıyor.

Bir çöküş dönemine giriyor ve yavaş yavaş yok oluyorsun.

O anlarda kendimi müziğe teslim ediyorum. Kısa bir süre sonra da hayata dönmeye başlıyorum.

Diyeceklerim vardı. Yine demeden gidiyorum.

Yazıyı taslaklara bırakalı 2 gün olmuş. Birkaç eklemeyle bitireyim dedim.

Umuttepe çok sıcak. Güneş nefes aldırmıyor. Anlayacağınız gibi hava durumu zırt pırt değişiyor. Değişmeyen tek şey yorgunluk arkadaşlar. Yorgunum. Her şeyden, herkesden belki de kendimden.

Yağmur Sonrası

yagmur_100921

 

Birden yağmur sesine kafamı kaldırdım. Sabahtan beri içimi bunaltan hava birden yeryüzüne boşaldı. Saatlerce hiçbir şey yapmak istemezken birden içimin huzurla dolmasını sağladı.

Dün gün boyunca kötü kokan hava, şu an odama mis gibi fesleğen, nane ve toprak kokuları dolduruyor. Tanrım bu ne güzel bir koku böyle. İnsan nefes almaya doyamıyor. Biraz daha, biraz daha içine çekmek istiyor. Ciğerlerim biraz daha bayram ediyor.

Öyle güzel bir yağmur yağdı ki yazın ortasında sanki tüm kötü düşüncelerimi silip süpürdü. Biraz daha yağ diyerek seyrettim. Hatta birkaç fotoğraf çekimi denedim, istediğim kadar iyi değil henüz. Zamanla tabi.

Şimdi odamın penceresinden serin bir esintiyle beraber içime dolan kokuyla mutluluk dansı ediyorum. Ama zaman kaybetmeden hazırlanıp bir an önce tekrar elbise provasına gitmem gerekiyor. Masmavi bir elbise aldım a dostlar. İstanbul macerasını anlatarak tekrar canımı sıkmak istemiyorum. Tek bilmeniz gereken dönüp dolaşıp tekrar Çorlu’dan aldım elbisemi.

Bu arada yarın evde çanlar bizim için çalıyor. Düğün temizliği var. Sonra bir de düğünden sonra temizlik olur. Neyse ki ben sadece düğün öncesiyle olaydan yırtıyorum. Yırtıyorum derken sevinmeyin benim için çünkü asıl olay İzmit’te başlıyor. Çok korkuyorum honki ponki torinolarım. Bitmek bilmeyen bir ev temizliği ve yerleştirmesi var. Bakalım zamanla göreceğiz.

Bu arada yazının şarkısı geçenlerde bahsettiğim blogun sahibinin. (Cümlenin rezilliğine bakar mısınız? Anlatamadım bir türlü, çalan telefonlardan ve kapılardan. Demek istiyorum ki hani size geçen yazıda bir blog keşfettim demiştim. Hatta kendi ses kayıtları var demiştim. İşte bu ses de ona ait. Oh bee.)

Şimdi gideyim de yağmur sonrası yürüyüş yapayım.

İyi kalın.

Size bir gün çok güzel haberlerle döneceğim.

Bir gü

Ayak İzi

y2w9

 

Gerçekten keyifsizliğe kurban gidip hiçbir şey yazmak istemediğim günler oluyor. Her gün bir şeyler yazmaya başlayıp sonra da “ehh başlarım senin çarkına” diyerek kapatıyorum sayfayı. Bloga trip attığım günleri yaşıyoruz. O yüzden eksik kalıyorum buralardan.

Dün yine yazı yazacaktım yine kapatınca moralim çok bozuldu. Keyifsizliğin ağzını burnunu kırmak isteyip açtım son ses eğlenceli hoppidi hoppidi müzikler dans etmeye başladım. Yatakta zıplayıp evde oradan oraya koşmalar biraz olsun enerjimi yerine getirdi ama yine de yazıyı yazamadım. Halbuki size çok beğendiğim bir aileyi tanıtacaktım. Bu sabah erkenden kendime direnip yazmaya başladım.

Geçen gün bir link attı Hülya. Böyle incelemeye başladım siteyi ve imrendim. “Ya siz ne kadar güzelsiniz.” diyerek bağrıma basmak istedim. Şimdi sitenin sahibi bir kadınla tanışıyor. Birbirlerine aşık oluyorlar ve hikaye böyle başlıyor. Kadınla Dünya’nın türlü yerlerine seyehate başlıyorlar. Sonra adam ilginç bir çalışma yaparak gezdikleri her yerde kendi ayağıyla birlikte aşık olduğu kadının ayağının fotoğrafını çekiyor. Evet, böyle anlattığım zaman çok sıkıcı ya da basit gelmiş olabilir ama siteyi incelediğiniz zaman gerçekten bayılacaksınız. Karda, denizde, dağda, yolda… Her yerde mutlu iki çift ayak size gülümsüyor.

hım

Aslında her şey bir bebekten sonra daha da ilginçleşiyor. Bu tatlı çiftin bir bebeği oluyor ve bebekleriyle de hastanede ilk üç çift ayak fotoğrafını çekiliyorlar. Bebeğin olması seyehatlerini durdurmuyor ve artık gezdikleri yerde çekildikleri fotoğraflara minik ayaklar ekleniyor. Kızları Matilda şimdi 2.5 yaşında ve çok tatlı.

Sevgili Tom daha farklı çalışmalar da yapıyor. Hatta niyet ettim bunun bir değişik versiyonunu da bir gün ben yapacağım. Tom baba olacağını öğrenince sevdiklerine bunu müjdelemek istemiş haliyle. Ama yanına da fotoğraf makinesini almayı ihmal etmemiş. “Ben baba olacağım.” diyerek ki şu an bunu ben uydurdum, belki başka bir şey demiştir bilemiyorum ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Her neyse işte adam baba olacağını müjdeleyince karşısındaki insanların tepkilerini karelemiş ve onunla da ayrı bir sayfa yapmış. O kadar anlamlı ki çok hoşuma gitti.
Olur da bir gün evlenirsem, hani kimse benim evlenmemi beklemiyor ya hepsine bu haberi verdikten sonra surat ifadelerini ölümsüzleştirmek istiyorum. Ayy çok keyifli resmen.

Eğer siz de siteyi incelemek istiyorsanız ki bence inceleyin hemen linkleri veriyorum.

Ayak izlerini bıraktıkları koleksiyonları; tık tık.

Baba olacağını öğrenen sevdiklerinin tepkileri; burada.

Arayı çok açmadan geleceğim buralara yine. Öpüyorum sizi.

Boşluğun Dolusu

Bu sefer başka olsun diye dilediğim dileklerim ayaklarımın altında ezilirken sadece sustum. Onun dudaklarının arasına mühürlenmiş yarınlar için kırmızı bir balon bıraktım gökyüzüne. Daha yükselemeden patladı. O an her şey içimde söndü.

Bazen anlatmak istediğin şeyler için kelimeler yetersiz kalır. Hiçbir kelime tam olarak duygularını dile getiremez. O yüzden boğazında bir düğüm oluşur ve sessizce bir akıntının seni sürüklemesine izin versirsin. İşte ben de şu günlerde akıntıya karşı kürek çekmeye çalışıyorum. Başaramıyorum ve başaramadıkça batıyorum. Kimse fark etmiyor.

Kıyı çok uzakta bir kara parçası olarak görülüyor. Orada bir taşın üzerinde nefes aldığını biliyorum ama yaklaşamıyorum. İçimde bir şeyler batıyor, görmüyor.

* * *

Gidiyorum. Dudağımda uçuk çıktı. Çok canım yanıyor 2 gündür. Deniz de çok yordu.

Yine pek bir isyankar bir halde attım kendimi buraya. Ayrıca yazıya çok güzel başlamıştım ama artık blogumdaki yazıları sansasyonel bir biçimde utanmadan başkalarına telefon açarak onu benim için mi yazmış diye soran yaratıklar çoğaldı etrafımda. He canım senin mallığını anlattım o yazıda, he senin beni rahatsız etmelerini dile getirdim o yazıda diye bağırasım var. İşte böyleleri yüzden tüm yazılarımın başında bir tıkanma noktası oluştu. Ben ki 2 yıl önce kimsenin tanımadığı bazenoyleolur olarak doğduktan 1 sene sonra eski blogunu kapatıp bazenoyleolur olarak tekrar yayın hayatına başlarken nasıl oldu da böyle ifşa oldum.

Normalde kimseyi umursamazken şimdi niye böyle kitlendim de yazılarıma odaklanamaz oldum bilmiyorum.

Gerçekten kafamı toplamaya ihtiyacım var.

Şarkıyı dinleyin siz, beni bırakın.

Kaçtım gittim.

Biraz gezince kafamı dağıtıyor gibi oluyorum sonra tekrar en başa sarıyorum. Öfkelerim, kızgınlıklarım, kırgınlıklarım hepsi tekrar önüme geliyor. Sonra koca bir sessizlik. Susuyoruz, sanki hiç ağzımızı bir daha açmayacakmışız gibi…

istanbulBirkaç günlük İstanbul kaçamağımda özlediklerime bakıp bakıp iç çektim. Ben nasıl bu kadar çok özlem biriktiriyorum içimde bilmiyorum. Özlemlerimi gidermek de bu yüzden pek zorlu oluyor. Ancak iyi geldi İstanbul. Onu içmek çekmek ve yaşamak lezzetliydi. Bir yanım kırık olsa da birden sarıldım tüm şehre. “Sarılsaydı her şey geçerdi.” dediğimden beri ben de sarılmayı ihmâl etmiyorum.

Tuhaf.
Çok eğlendim.
Bol bol dövdük birbirimizi
Yine özlemler biriktirdim geldim.
Ama şehirden ayrılırken yine kırgınlıklarımı alıp geldim.

Oradan oraya koşturmalı, herkese zaman ayırmaya çalışmalı, bol trafikli bir haftasonu oldu tabi. İnsan dört güne her şeyi sığdırmaya çalışınca birçok şey eksik kalıyor. Olsun, nasılsa haftaya yine geleceğim, o zaman onunla görüşürüm diye arkaplanda bıraktığım tüm sevdiklerimi de göremediğim için üzgünüm.

İstanbul’dan döneceğim gün kuzenim ve nişanlısıysa buluştuk. Evlenmeyin, arkadaşlar. Aman onun zımbırtısı, bunun eklentisi, şunun şurası diye diye benim bile orada ömrümü çürüttüler. Alın tüm alışverişler sizin olsun, benden uzak durun diyesim geldi. Çok karışık işler bunlar.

Yarın bayram. Bayram heyecanını hep sevmişimdir. Sevmeyenleri de anlayamamışımdır. Yalnız şu kapı açma işine bir çözüm bulsak çok iyi olacak. Hoş bize pek gelen olmuyor, en küçük biz olunca. Şeker çocukları için demiştim. Onlar aslında tat tuz. Hiç eksik olmasınlar.

Aslında çok şey anlatacaktım, yani yazıya neden farklı bir giriş yaptım bilmiyorum. O yüzden de yazıyı toparlayamadım ve böyle dağınık bırakmak istedim. Kısaca ben geldim demek istedim işte.

İyi bayramlar.