Mar
2016
Hasta
Yazmayalı dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar. Güneş ufuktan ne zaman doğacak bilemiyorum. Belki doğdu da farkına varamadım. Yazmayacağım diye kendi kendime sözleştiğim kararımdan yine kendi kendime başlarım ulan böyle karara, kendine gel diye kızarak geri döndüm.
Geceyi üç buçuk geçiyor ve ben hala uyumuyorum. Hasta olmanın verdiği yetkiye dayanarak kendimi bloga atıyorum. Hem iki lafın belini kırarız diye düşünüyorum hem de sıcak bir dost sarılmasına ihtiyacım olabilir. Yani henüz ortada öyle bir ihtiyaç yok ama bilirsin beni tedbiri elden bırakmayı pek sevmem. Çok tedbirli olmasam da bu önemli bir detay diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Hastayım be okuyucu. Dün tatil dönüşü eve girmem ile o kadar ilgi aldım ki adeta kendimi Türkiye’de hissettim. Brokoliden nefret ederken hastalık bana brokoli çorbası bile içirtti. Ayşe de hastaydı. İkimiz hasta hasta nefes almaya çalışırken İdil resmen bizi iyileştiriyordu. Mercimek çorbaları, ilaçlar, o bu derken kapanışı çikolatalı-muzlu krep ile yaptığında saygı ile önünde eğilmek istedim. Tüm gece ilgilendi bizimle. Ekşi’ye girip yurt dışında hasta olmak başlığına entry yazabilecek kadar gücüm olsaydı her yurt dışına bir İdil lazım yazmak istedim.
Ben şimdi gidip uyuyayım.
Ben geldim.
En az haftada bir yazı yazacağıma söz veriyorum.
Varlığım varlığına armağan olsun.
Amenos..