bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Neler Oluyor?

Screenshot_1

Ahh ne çok yazılacak konu var anlatamam size. Ancak çok fazla yeterli zamanım yok. Ben de elimden geldiğince bir şeyleri anlatmaya başlayayım dedim. Şu an Sivastayım! Sivas 3. Kitap Günleri’nin işleyişini yürütüyoruz. Kocaeli gibi yorucu değil ama onun kadar ekşınlı da değil. Ekip olmayınca tek başına da insan bir yerden sonra sıkılıyor. İşte elime geçen fırsatlarda ben de koşa koşa bloga geliyorum. Ama kaç gündür hiçbir şey yazamıyorum.

Küçük bir özetten sonra tekrar merhaba!

Biliyorsunuz Fransa apar topar oldu benim için ve sanırım gitmem de apar topar olacak. Haftaya Çarşamba 10 Eylül’de Basel – İsviçre’ye uçuyorum. Oradan da beni karşılayacaklar ama henüz hala vizem sonuçlanmadı. VFS Global’ı her gün aramaktan canım çıkıyor, ama hala işlemde diyorlar. Bir problem olsaydı ararlardı diye düşünüyorum. Henüz beklemedeyim, en erken Pazartesi gidebileceğim zaten.

22 Ağustos’ta Ankara’ya giderek Hacettepe Üniversitesi’nden evraklarımı ve sağlık sigortamı aldım. Onları almam ile evraklarım tamamlanmış oldu. Yusuf Bey ve Merve ile tanışmak da büyük bir keyifti. 25 Ağustos Pazartesi günü ise vize görüşmem vardı ki defalarca ertelenen bir vize görüşmesiydi.

Vize görüşmesinde istenilen evrakları ve nasıl geçtiğini ileriki günlerde anlatabilirim. Şu sıralar canım hiç anlatmak istemiyor, böyle bir sıkkınlık ve bıkkınlık var üstümde.

Bugün İtalyan oda arkadaşımla tanıştık, 28 yaşında ve oldukça güzel. Hatta çok güzel. Umarım ilk tanışmamızda aldığım elektriği 1 yıl boyunca almaya devam ederim ve sıkıntı yaşamam. Ayben evin çok güzel olduğunu belirtti, ben de ona güveniyorum. Bir de bisiklet ayarlamaya çalışabileceğini söyledi. Bisiklet istiyorum bisiklet. Tabi bir de benim tek derdim alışveriş. 🙂 Heralde daha gitmeden kuaför araştıran tek insan benimdir. Birçok şeyi araştırdım ve umarım her şey yolunda olur.

Sivas Kitap Günleri çok ekşınsız… Sivas’ın havası çok kuru, dudaklarım çatladı, saçlarım mahvoldu, nefes almak da zorlanıyorum. Ama burada çok güzel insanlar tanıdım. Şebnem abla, Arzu abla ve Ferda abla çok güzel insanlar. Bu üç kadının dostluklarına resmen imrendim. Dilerim dostlukları ömür boyu sürer. Yurtdışı maceralarını dinlemekten keyif alıyorum. Alışveriş konusunda çok pis tüyolar aldım. Birazdan Kayraların uçağı inecek ve en güzel şey bu olacak. Son günlerimi de Kayra’yı severek geçirmeyi düşünüyorum. 🙂

Yakında tekrar yazacağım.

Öpüyorum.

Bu arada kitaplar dağıtıma çıkmış olabilir ya da bir iki güne çıkacaktır. 

 

Çekiliş Sonucu

bazenoyleolur

Merhaba arkadaşlar,

Oradan buradan takip edenler bilir ki şu sıralar çok fazla koşturma içerisindeyim. Bu yüzden Ancak 1 hafta sonra çekilişi açıklayabildim. Bu gecikme için çok üzgün olduğumu bilmenizi isterim. Umarım beklediğinize değer.

Videolu çekim upload aderken problem oluşturdu. Bir de videonun yüklenmesi için sizi bekletmek istemedim. Bu yüzden sonucu sizlere sunuyorum. Şanslı kitapseverleri tebrik ederim.

Dolunay Surat

Ayla Sarıoğlu

Emine Kılıç

SevdaDeg

Reyhan Çetinkaya

Fırat Huy

Beyza Nur

Uğur Gölbaşı

blackd

Nesli

Kitap kazanan arkadaşlar lütfen adreslerini mail@bazenoyleolur.com adresine konuya “Adres Bilgisi” yazarak gönderebilirler mi? Adresinizi, telefon numaranızı ve hatta en çok istediğiniz 1 kitabın adını da yazar mısınız? (En çok istediğiniz kitap yerine yazdığınız 3 seçenekten biri gelebilir. :))

Ardından kitaplar elinize ulaştığı zaman sizden twitter.com/bazenoyleolur adresine ya da yine mail adresine kitap fotoğrafını çekip göndermenizi rica ediyorum.

Bir başka çekilişte görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

Bir EVS Hikayesi

sb

İnsanın her zaman başka bir seçeneği olması gerektiğini savunurum. Doğrudan bir seçeneğe mahkum olduğunda sımsıkı o seçeneğe sarılıp sadece artılarına odaklanıyorsun. Ancak başka bir seçeneğin daha olduğunda bütün seçenekleri masaya yatırıp artılarını eksilerini düşünüyorsun. Hangi seçeneği seçersen daha mutlu olursun bunu hesaplıyorsun. Ben de hesap kitap işlemine başladım.

Çok fazla zamanım yoktu. Sanırım en fazla 3 saatim vardı. Tabi bu biraz da benden kaynaklı böyleydi. Olay olarak şöyle gerçekleşti. Tüm yıl boyunca arkadaşım Çağdaş’ın bulunduğu bir kurumdan EVS ile yurt dışına gönderilecek öğrenciler için duyurular yaptım. Genellikle sosyal sorumluluk projeleriydi. Bir gün ben de gideyim diyordum ama okul çok yoğundu ve okul bitmeden yurt dışına çıkmayacağım diye kendi kendime söylemiştim. Çağdaş ile de okul bittikten sonra uygun bir projeyle yurt dışına gitmek istiyorum diye konuştum.

Aylar sonra okul bitti ve tam anlamıyla net bir işe de başlamayınca “ehh artık yurt dışı vakti” dedim ve Çağdaş’a iyi bir proje çıkarsa gitmek istediğimi söyledim. Söyledim ama bunu enine boyuna düşünmedim hatta aileme bile bir şey demedim. Kısa bir süre sonra Çağdaş aradı. Danimarka’da tam senin için bir proje var diye. Tam emin değildim, işle ilgili görüşmelerim vardı ama Çağdaş projede çok rahat olacağımı söyleyince madem öyle dedim ailemle ve Yalçınla konuştum. Sonunda karar kıldım.

Haziran sonunda başvurmuş oldum. Ancak bekleme süreci çok can sıkıcıydı. Gidecek misin, oldu mu ve oluyor mu derken bir şey yapamıyorsun. Çağdaş rahat olmamı söylüyordu ama yeni mezun biri için hiç de kolay değildi. Hemen gerekli olan pasaportumu çıkardım ve beklemeye başladım. O sırada başka evs projelerini araştırdım. En azından tamamen hâkim olmak için takip ediyordum. Bir gece bir başvuruya denk geldim. Fransa’da gazetecilik mezunu ve web bilgisi olan bir bayan arıyorlardı. Türkiye ortakları ise çok ünlü bir üniversiteydi. Hiç umutlu olmayarak formu doldurdum. 2-3 gün sonra arayıp formdaki fotoğrafım açılmıyormuş mail ile atmamı istediler. Sonra bir gün bir mailde kısa dönem için de gönüllü aradıklarını yazmışlar. Ona da başvurdum. Sonra zaten tamamen unutmuşum. Dediğim gibi hiç umutlu değildim.

Bir gün telefonum çaldı ama arayanın Danimarka için olacağını düşünüyordum. Çünkü haftalardır haber bekliyordum. Sonra bir açtım, Letonya için seçimlerin son aşamasında olduklarını söylediler. Ben de kısa dönem düşünmediğimi Danimarka’da bir proje olduğunu söyledim. Yarına kadar düşünme payı bıraktı. Elbette düşünmedim çünkü uzun dönem istediğimi biliyordum. Ama benim için hayır demek çok zordu. Bir sonraki gün aradıklarında nasılsa hayır diyeceğim şimdi dersten çıkmama gerek yok diye düşündüm. Akşama mail geldi, Letonya ve Fransa projesi için yarın mutlaka konuşmamız gerekiyor diye. Ben Fransa’yı tamamen unutmuştum. Üzerinden 2 ay geçmişti.

Sabah aradım ve koordinatörle görüştüm. Ben sadece seçimin son aşamasındalar onun için görüşmek istediler diye düşünürken iki proje için de benim seçildiğimi öğrendim. Elbette şaşırdım. Kısa dönem istersem Letonya, uzun dönem istersem Fransa. Danimarka projesi olduğunu karar vermek için biraz zaman istedim. Ama bana sadece birkaç saat verebildi. En başta da dediğim gibi çok zamanım yoktu. En fazla 3 saat düşünebilmişimdir.

Birkaç telefon trafiğinden sonra Fransa’ya karar kıldım. Aslında Fransa’yı mailde okuduğum an Fransa’nın olmasını istemiştim. Çünkü yeri hem çok seviyordum hem de bölümüm ile alakalıydı. Kabul ettikten sonra hemen Fransa’dan aradılar, konuştuk anlaştık. Aklımdaki tüm soruları sordum ve tekrar bir sürece başlamış oldum. Nedendir bilmem ama annem de Fransa’ya daha çok sevindi. Umarım oradayken de her şey çok güzel olur.

EVS konusunda ben biraz şanslıydım sanırım. Aylarca proje aramadım ve birden seçeneklerim arttı. Dilerim aylardır proje arayan herkesin karşısına mükemmel projeler çıkar.

Şimdi ben evraklarımla uğraşmalıyım ve dahası Strasbourg’u araştırmalıyım.

Bana şans dileyin. 

Görüşürüz. :*

Hepsi 6 Ağustos’ta oldu. 10 gün sonra yayınlanabildi. 😛

Ortaya Karışık

XflIBXL

Ağustos geldi Ağustos.

Ben hala böyle bir Kasımdaymış havasıyla yaşamaya devam ediyorum. Sıcaklar olmasa bir de ne güzel olacak. Mayıs ve Haziran’ın güzel havasını Ağustos’un bunaltan havasıyla kıyaslıyorum. Yazı çok sevmekle birlikte nefes almayı zorlaştıran yanını görmezden gelemiyorum.

Günlerdir yine iki kelimeyi bir araya getirip bir şeyler yazamadım. Çok şeyler oldu, hatta o kadar çok ki neyi, nasıl ve nereden tutup anlatmaya başlasam bilemiyorum. Ben de ortaya karışık bir şeyler hazırlayayım dedim.

Bayramı ardımda bırakıp tıpış tıpış İzmit’e döndüm. Tüm kavga ve gürültü de bayram öncesinde kaldı. Bazen iyi ki böylesine büyük bir kavga etmişiz de şu an böyle iyiyiz diyorum. İlişkimiz level atladı. Saatlerce mutlulukla süren keyif kahvaltıları yapıyoruz. Hem de öyle saatlerce yapıyoruz ki akşam yemeği bile yiyecek yerimiz kalmıyor. Vanilyalı limonlu dondurma yemek için akşamları dışarı çıkıyoruz. Hiçbir şey yapmasak da çok şey yapıyormuşuz gibi yanımızdan ayrılmıyoruz. Tabi böyle bir mutluluğun sonunda nazar değmese olmazdı. Çünkü ben kendi kendine nazar değdirebilen bir canlıyım. 10 günün sonunda yine bir kriz atlattık ama atlattık yani. Sonra olmamış gibi yine mutlu hayatımıza döndük.

Bu arada insanların hayatlarında her zamna bir seçenek olmalı derken kendi hayatımda pek bir seçenek olmadan gidecektim. Ama sonra birden bir seçeneğim daha oldu ve hangisini seçsem acaba diye düşündüm. Annem yeni seçeneği çok sevmiş hatta evet işte bu artık beni daha mutlu etti demişti. Yalçın’a göre ise gitmemi istemediği bir yer ile yine gitmemi istemediği bir yer arasında fikir vermesini bekliyordum. Haklıydı ama çok komik bir söyleniş değil mi? Aklıma geldikçe bu dediğine gülümsüyorum. Ayrıntıları bazı şeyler kesinleşince daha net yazacağım. Hatta bir bir ayrıntılarına gireceğim. Birazcık daha zaman. Sizin için de benim için de…

***

26’sında Sivas’a uçuyorum. 3. Sivas Kitap Fuarı’nın da bir parçası olacak olmaktan çok mutluyum. 2 yıldır Kocaeli ve şimdi de Sivas. Beni gerçekten heyecanlandırıyor. Kitapların içinde olmak, kitap severler ile aynı havayı solumak ve hatta yayınların ilginç hikayelerini dinlemek bana çok keyif veriyor. Ancak Kocaeli’de olduğu gibi tabiki bir interteks yok. Bu yüzden nasıl olacak açık havada çok merak ediyorum.

Sivas dönüşü zaten hayatım biraz daha değişik bir hal alacak gibi. En azından bir şeylere karar verme aşamasında olabilirim. Elimdeki iki seçeneğin de olmama ihtimalini düşünerek yedek bir plan yapmam gerekiyor aslında.

***

Bu arada bu kız bile evlenmiş şokunu yaşıyorum yine şu sıralar. Liseden ve üniversiteden “bu kız mı ıyyy” dediğim bütün bekar hemcinslerim bir bir parmaklarına yüzüklerini takıp sonra o masaya oturdu. Facebookta bildiğin beyaz show var. Kimin gelinliği daha güzel, kimin düğünü daha güzel olmuş diye bakıyorum ben de.

Daha diplomayı yeni almışsın azıcık bir nefeslen, harıl harıl yıllardır okuyup şimdi de nikah masasına bu oturma acelesi neden? Koştur koştur ilişkiye başlayıp sonra yine hiç dinlenmeden evlenen onca facebook arkadaşlarımı merakla takip ediyorum. Dilerim mutlu olurlar.

Daha başka konularda diyecek birkaç şeyim daha vardı ama karnım acıktı.

Gidiyorum.

Bir de Romanya 1 aylık vize verdi. Ama proje 1 hafta ertelendiği için benim de o tarihlerde başka işim olduğu için gidemiyorum. Gidemediğim tek şey bu değil elbette. Kuzenlerle yaptığım tatil planı da rafa kalktı. Bu en çok üzeni.

İşte şimdi gerçekten gidiyorum.

Öptüm.

Ayrılığın Çayı Taştı

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=AhH24I4mSpk?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>

Mesela ben bundan kaç ay önceydi şu an kestiremiyorum ama çok aylar önceydi. Böyle 1 yıl desen değil az desen değil ne bileyim pek önemi de yok artık. Yani elbette düne kadar önemliydi ama sonuç olarak bugündeyiz ve bugün önemli değil. Bu neyi değiştirir bilemiyorum ama beni çok yorduğunu söyleyebilirim. Şimdi karşıma geçip seni ne yoruyor diye sorsan vermek istesem de sana belli bir cevap veremem. Sen de bunu anlayışla karşılarsın diye umuyorum. Eğer karşılamazsan da ayıp edersin.

Demem o ki sevgili okuyucu bundan aylar önce başlayıp binbir emekle büyüttüğümüz ilişkimize nokta koyduk. Noktayı kim koydu inanın ben de bilmiyorum ama anladığım kadarıyla ilişki kendi kendisini fesh etti. İkimize de tahammül edemedi ve sonunda bizi terk etti. Belki o biraz daha emek verebilirdi belki de ben biraz daha ilgilenebilirdim. Yapmadık. Sonra doğal olarak ne oldu bilin bakalım? Çaydanlığın altını açık unutunca tüm çay taşar ya işte bizde de her şey taştı ve içecek çay kalmadı. Oysa ki keyif çayı demlemiştim. Tadına varacak son yudumuna kadar içecektik. Şimdi ise tüm çay zehir oldu. Zaten ikimiz de çayı çok sevmezdik. Ben sadece kahvaltılarda içerdim o ise kahvaltıda bile eksikliğini aramazdı.

Tüm meselemiz bu olsaydı yine her şey çözülebilirdi. Ama meselelerimiz ufak ufak dünyayı ele geçirmeye hazırdı. Hatta ben tutmasam çoktan dünyayı fethetmişlerdi. Sonra benim bu tutmalarım umursamazlıkla ve ilgisizlikle suçlandı. Halbuki ben küçük şeyleri dünya sorunu haline getirmemeyi aylar önce öğrenmiştim. Ama ona bir türlü öğretememiştim.

Beceriksizdi. Evet belki bütün gitarlarını kendisi tamir edebiliyordu, hatta bozulan ne varsa takım çantasını ortaya döküp tamir ediyordu ama konu ilişki olduğu zaman en beceriksizlerden biriydi. Tamam kabul ediyorum ben de çok becerikli bir insan değildim ama çok fazla şeyi ardımda bıraktığımı söyleyebilirim.

Şimdi biz gittik, ilişki tek kaldı. Belki tek başına bir yerlerde büyüyordur. Belki de ikimizi de özlüyordur. Belki ikimiz de ilişkimizi özlüyoruzdur. Hatta birbirimizi özlüyoruzdur. Ama sonra ben hatırlıyorum birkaç şey. Yılbaşını aklımdan kovuyorum, diğer önemli günlerim geliyor,  önemli çalışmalarım, doğum günüm, sınav günüm ve hatta mezuniyet balom… Sonrası böyle içimde bir burukluk, kırgınlık ve büyüyen bir sancı oluyor. Küfür edesim geliyor gelmişine geçmişine. Onun değil ilişkinin. Ama ne fark eder ki zaten.

Bütün 2 kişilik biletlerimi siktir ediyorum hayatımdan. Tek kişilik yerlerde bile iki kişilik açtığım kapıları kapatıyorum artık. Yorgunum ve oldukça kırgınım. Geçmiyor, biliyorum. Çünkü o sadece günü kurtarıp kendisini affettirip sonra daha çok üzmeyi başarabiliyor. En başından beri böyle değil miydi aslında? 1 sürpriz yumurtaya affedebilecek kadar aptaldım. Ya da hazırlamış olduğu 1 tosta tav olabilecek kadar unutkandım.

Çay taştı ve ocağı batırdı. Bu benim canımı çok sıkıyor. Bulaşık süngerini alıp ocağı silmem gerekiyor ama yeni oje sürdüm. Keyif çayı boğazıma dizildi ve limonlu dondurma da yiyemedim. En çok bu yüzden öfkeliyim. Günlerce bütün ekşili dondurma isteyip üçün birini aldım. Benim olayım da sadece dondurmaydı. Onun olayı ise ben yurtdışına gittiğim zaman kendisinin rahat duramayacağını bilmesiydi. Sicilinin pek temiz olmadığını en iyi kendisi biliyordu. Çok yıkayıp paklamış ama lekeler duruyordu. Hep reddeder çünkü bay mükemmel olmak bunu gerektirir. Hep şikayet eder çünkü mükemmel olmak bir şeylerden hoşnut olmamaktır.

Şimdi herkes kendince kendi yolunda. Ama iyi ama kötü. Çünkü limonlu – vanilyalı dondurma gibi çok şey kenara itildi bu ilişkide ama en çok onlar hak ediyordu sevgiyi. Ben sevdim, tek başıma. Sonra babama laf arasında, “Baba biliyor musun kaç akşamdır canım limonlu dondurma istiyor.” dedim. Aradan 10 dakika geçti babam balkona çağırdı ve gittiğimde ne vardı biliyor musunuz? Limonlu – vanilyalı dondurma. Çünkü gerçek sevgi böyle bir şeydir.

Gözümden iki damla yaş süzüldü. Birkaç kaşık yiyebildim sadece.

Bu da senin bedelin Tuğbacığım dedim.

Tüm Mesele Romanya Vizesi

Geçenlerde bahsetmiştim, Romanya için vize başvuru yapacağım diye. Ancak apar topar İzmit’ten döndüğüm için vize son güne kaldı. Araya bayram gireceği için tedirgindim doğrusu. Bir de 09:00 – 12:00 vize görüşmesi olacağı için sabahın köründe gitmem gerekiyordu. Bayram öncesi vize başvurumu dün yapmış bulunuyorum.

Bu yazıyı olur da bir gün birileri Romanya vizesine başvurursa benim gibi sağı solu aramaktan vazgeçip doğrudan tecrübeli birinden öğrensin diye yazıyorum. Google insanları doğru yönlendir!

Romanya vizesinin çok zorlamadıkları ve bir projeyle gidecek olduğum için çok rahat davrandım. Öyle rahat davrandım ki vize günü bankaya gidip hesap dökümü çıkarttırdım. Hey gidi hey. Perşembe günü daha önce Romanya’ya gitmiş bir arkadaşımla konuştum. Facebookumda ekli olan ama daha önce hiç konuşmadığım bir arkadaşım(!) Birkaç araştırma soruşturma sonunda beni ona yönlendirdiler. Bir de ne görelim facebooktan zaten benim arkadaşımmış. Sağolsun çok yardımcı oldu. Sayesinde birkaç şeyi teyit etmiş bulundum.

Konsolosluğa götürdüğüm evraklar tam olarak şöyleydi;

– Pasaport

– 2 biometrik fotoğraf

– Davet mektubu (Davet mektubunda nerede kalacağımın bilgileri de vardı.)

– Uçak biletimin çıktısı

– Kimlik fotokopisi

– Pasaport fotokopisi

– Hesap extresi

– Vize başvuru formu

Hesap dökümü, kimlik ve pasaport fotokopisi bende eksikti. Onları sabah ayarlayacaktım. Sabah 7.5’ta yola çıktım. Önce Akmerkez’e gidip Garanti Bankası’ndan hesap ekstresi çıkarttım. Sonra da Garanti Bankası’nın karşısındaki anahtarcıda fotokopi çektirdim. Saat o arada 10’u geçiyordu. Hemen Akmerkez’in önüne atlayıp taksi bakındım. Bir polis yardımıyla yolun karşısındaki taksiyi durdurduk ve Romanya Konsolosluğu dedim. Akmerkezde evrak işi halletmek istiyorsanız çıkışında hemen kendinizi taksiye atın. Çok yakın oldukları için 5-6 TL yazıyor. Yürüyerek biraz uzak ve karışık gelebilir.

İçeri girdim ama yok böyle bir gerginlik. Dünkü sakinlik yerini paniğe bıraktı. İçeride vize görüşmesine gelenleri karşılayan bir adam var. İnsanlara “Dokunamayacaksın, fareyle basacaksın.” diye sesini yükseltip duruyor. Bir de çok sert. Ben ilk girdiğim anda görmedim, sıramı aldım oturdum masaya. Evraklarımı düzenliyorum, o sırada da etrafıma bakınıyorum.

Sonra bir şeye mi baktınız diye yanıma geldi. Yok hayır, dedim. Sonra aa bu form değişti yenisini getireyim sana derken bir başka kız adama soru sormaya başlayınca sinirlendi. Sıranızı bekler misiniz bakın hanımefendiyle konuşuyorum diye sert çıktı. Neyse sonra yeni formu doldurdum.

Sıram gelince de içeride veznedeki adamla görüştüm. Pozitif enerji aldım. Yer yer bulutluydu ama sonunu toparladık. En sonunda evraklarımı alıp 1’inde gel al dedi. Bayram girmese Salı günü gidip alacaktım sanırım. Neyse Cuma günü gidince vize çıkıp çıkmadığını görmüş olacağım.

Kısmet artık.

bazenoyleolur’dan kitapzen.com Sponsorluğunda Kitap Yağmuru

Merhaba sevgili mini mini birler, çalışkan ikiler…

Bir kitapsever olarak geçen yıl yapmış olduğum çekilişi Kitapzen ile tekrar yapmaya karar verdik. Kitap fuarından sırf çekiliş için birkaç kitap almıştım ama onları da okuyup göndermeye kıyamadım. Okurken yanlarına aldığım notlar, orasını burasını çizdiğim sayfalarla hediye edemezdim. Sonuç olarak benim avcuma gelen kitap benden çok zor gidiyor. 2 senedir kitap fuarı organizasyonunda olmanın faydalarını çok güzel gördüğümü belirtebilirim.

Şimdi gelelim çekilişimize. Geçen yıl 5 kişiye toplamda 10 kitap hediye etmiştik. Bu sene ise 10 kitabı 10 kişiye hediye ederek katılımcıların şansını yükseltelim istedik. 10 kişiden biri olabilmeniz için hiçbir engel yok. 🙂

Katılacak olanlar “Çekiliş Hakları”ndaki maddeleri iyi okumanızı rica ediyorum.

Gelelim hediye kitaplarımıza. Kitapları belirlemeye çalışırken zorlandığımı söyleyebilirim. En çok satanlar ve benim okuyup sevdiğim kitapların karışımı olarak 10 kitabı belirledim.

Kitap isimlerin üstüne tıkladığınız zaman; kitap hakkında bilgiye ulaşabileceksiniz.

Dan Brown – Cehennem
Sarah Jio – Böğürtlen Kışı
Kürşat Başar – Başucumda Müzik
Ahmet Batman – Soğuk Kahve
Emrah Serbes – Deliduman
Marie Bostwick – Pamuk İpliğinden Hayaller
Ahmet Ümit – Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
Hasan Ali Toptaş – Kayıp Hayaller Kitabı
Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık
Kahraman Tazeoğlu – Bukre

.

ÇEKİLİŞ HAKLARI

– Çekiliş 23 Temmuz tarihinde başlayıp ve 20 Ağustos’ta son bulacaktır. En geç 20 Ağustos saat 20:00′da blogta çekilişi kazananlar ilan edilecektir.

– Wmaracı Çekiliş Aracı ile çekiliş gerçekleşecek ve videoya çekilecektir. Video da aynı şekilde blogta paylaşılacaktır.

– Çekiliş sonucunda 13 kişi belirlenecektir. 10 kişi asil, 3 kişi de yedek olacaktır.

– Çekiliş sonunda hediyeyi hak kazanan arkadaşlara mail atılacak ve 48 saat içerisinde dönmeyenler hediye haklarını kaybedecek ve yedeklerdeki ilk kişiye hak geçecektir.

– Çekilişte birden fazla çekiliş hakkı kazanabilirsiniz. Bunun için yapacaklarınız şunlardır.

– Facebook ve Twitter’da aşağıdaki mesajı paylaşan herkes; her sosyal medya hesabı paylaşımı için +1 ADET çekiliş hakkı kazanır.

(Her sosyal medya hesabından 1 adet çekiliş hakkı, örneğin 2 farklı Facebook hesabından toplamda 2 adet çekiliş hakkı kazanılabilir.)

*Paylaşımlarınızın herkese görünür olması gerekiyor, aksi takdirde kontrol edemem. Sadece bu paylaşımı, herkese açık bir şekilde ayarlayabilmeniz mümkündür.

– Blogunuzda ya da sitenizde yayınlayacağınız çekilişi tanıtan yazı için ise +3 ADET çekiliş hakkı kazanabilirsiniz.

Paylaşacağınız mesajın içeriğinde kesin olarak yazması gereken;

bazenoyleolur’dan kitapzen.com sponsorluğundaki kitap çekilişine katılabilirsiniz. Katılım için; ( bu yazının linki gelecek.)

Blogunuzda yayınlarken;

Kendiniz birkaç kelimeyle çekilişten bahsedip üstteki mesajı yazmalısınız. Ayrıca kitap isimlerini de yazmanız gerekmektedir. Kitap isimlerine tıkladığınızda link açılıyor. Blogunuzda da aynı şekilde olması gerekmektedir.

ÇEKİLİŞE KATILIM

– Çekileşe katılabilmek için bu yazı altındaki yorum kısmına kullanıcı adınızı, mail adresinizi ve yukarıdaki listedeki kitaplardan çekiliş size çıkarsa istediğiniz 3 kitabı yazmalısınız. (Kazanırsanız içlerinden 1 tanesi gönderilecektir.) Bu size 1 çekiliş hakkı kazandıracaktır.

Ayrıca ek çekiliş hakkı için yaptığınız paylaşımların linkini de aşağıdaki şablona eklemelisiniz.

Blog: paylaşım linki
Facebook: paylaşım linki
Twitter: paylaşım linki

NOT: Ne kadar çok çekiliş hakkınız varsa kazanma şansınız o kadar çok fazladır, unutmayın.

Bir kişi yorum olarak katıldığını belirttikten sonra eğer blogunda, facebook ve twitter hesaplarında paylaşımlarda bulunursa toplamda 6 çekiliş hakkı kazanmış olur. İsmi 6 kez yazılır ve kazanma şansı artar.

Bol şans. 🙂

What’s Happening?

sky

Bir bakıma günlerim monoton ama bir bakıma da karmakarışık geçiyor. Anlamlandırmak çok zor. Şöyle neler oldu neler bitti neler yapıyorum inanın ben bile anlamıyorum.

Geçen haftalarda pasaportumu çıkarttım. Aslında pasaport çıkartma işlemlerini anlatacaktım ancak o kadar basitmiş ki anlatmaya bile gerek duymadım. Yıllardır neden bu kadar üşendim acaba çok merak ediyorum. Eğer benim gibi sizler de üşeniyorsanız üşengeçliğinizi bir kenara bırakın ve 10 dakikalık işlemle pasaportunuzu alın. Kısaca pasaport çıkartmak için yapılacak işlemleri şöyle sıralabilirim;

– Herhangi bir bankaya harç ücretini ve defter ücretini yatır. (1 gün önceden yapmanız önerilir.)

– 2 adet biometrik fotoğraf çektir. (Ben 4 tane çıkarttım.)

– Pasaport şubeye gidip önce parmak izi ver, sonra da başvurunu gerçekleştir.

Birkaç gün içinde evinize gönderiyorlar. Benim araya haftasonu girdi onu saymazsak, 3 günde geldi. Yani tüm pasaport maceramız bu. Biometrik fotoğraf için eğer aklınızda sorularınız varsa şöyle diyeyim, tek koşul takı olmaması ve kulaklarınızın görünmesi. Kalanını fotoğrafçılar hallediyor zaten. Makyaj problem olmuyor. Tabi biometrik fotoğrafın nasıl olduğunu sorarsanız normal vesikalıklardan ne kadar iyi bir güzellik bekliyorsanız o kadarını bekleyebilirsiniz. 🙂

Dil kursu zamanımı gerçekten alıyor ve ben neden tüm sene kursla ilgilenmediğimi ve pek önemsemediğimi düşünüyorum. 1 ayda aşırı bilgi yüklemesi yapmaktan ara sıra fatal error veriyorum.

Onun dışında nasıl olsa pasaportu çıkarttım diyerek geçenlerde kısa süreli bir iki projeye başvurmuştum. Neden bilmiyorum ama Romanya projesinden çok pozitif bir enerji almıştım. Başvurular 1 hafta mailime geldi. Sonuçlara tıkladım ve kocaman yazılmış adımı gördüm. Evet, 11-18 Ağustos tarihleri arasında Romanya’ya gidiyorum. Brasov’a gideceğiz. Araştırmalarım sonucunda çok tatlı bir şehir olduğunu öğrendim. Gidince de ayrıntıları bildiririm.

Bugün vize görüşmesine gidecektim ancak davet mektubumda adres eksikti o yüzden adresi bekliyoruz. Yarın vize görüşmesine gideceğim Bayram sonrasında da inşallah vizemi almış olurum. Benim için şans dileyin.

Danimarka için aksilik olup olmadığını ise bayramdan sonraki hafta öğrenmiş olacağım. Asıl en çok onun için şans dileyin. Bir problem çıkmadan kesinleşsin ve hazırlıklara başlayayım istiyorum.

Ayrıca sevgili okuyucular bugün çekiliş başlatacağım. 10 kişiye kitapzen.com sponsorluğunda kitap hediye edeceğim. 🙂

Not: Fotoğraf yap-poz.com’dan Onur’a aittir.

İçe Döküm

Screenshot_1

Sonra bugün birçok kez düşündüm. Hatta tam da şu anda bunu sorguluyorum. Blogum kapalıyken ki neden kapalı onu bile bilmiyorum ama tek bildiğim şu an bilgisayarımın yazılabilecek herhangi bir köşesinde bunu kendime sesli dile getiriyorum. Her zaman enerji veren Lenka bile içimdeki bu sesi bastırmaya yeterli olmuyor.

Ben ne yapıyorum?

İlk defa bir an durup bu sorgulayabilecek evreye geldiğimi fark ettim. Kendime ait olmayan bu yerde bunca sessizlik neyin nesiydi? Belki bir kaçış, belki bir hasret ve belki de biraz aitlikti. Sonuç ise hüsrandı. Şimdi neresinden tutup bir şeyleri birleştirebilirim bilmiyorum. Ne kadar dağınık bırakabilirim onu da bilmiyorum. Ancak içimdeki kara delik her geçen gün büyümeye devam ediyor.

Durduramıyorum. Belki de durdurmayı denemedim.

Bilmen gerekir sevgili okuyucum, bloggerdan bozma bu yazar bozuntusu fazlaca kırılgan, oldukça sessiz ve derin. Belkilerin kıçına tekmeyi basmayı öğrendiğinden beri sadece anı yaşamayı öğrenmişti ama artık bundan da pek memnun değildi. İçindeki mutsuzluk ve monotonluk kendisini yavaş yavaş öldürüyordu. Farkındaydı ama bir şey yapmak elinden ya da içinden gelmiyordu. Kaybediyordu, göz göre göre kendisini evinden uzak bilmediği arka sokaklarda yalnız bırakıyordu.

Bir gün çok özlediğim biri karşıma geçip; “İyi olmayı bırak, iyiymiş gibi görünmekten vazgeç. Güç dediğimiz gözyaşlarımızı saklamak değil. Bırak ne istiyorsan onu yap.” demişti ve elimdeki şarap kadehini alıp “Artık bunu sevmediğini biliyorum.” diye eklemişti. En azından ben öyle olduğunu düşünmek istemiştim. Şimdi de öyle düşünmeyi seviyorum.

Yeni bir başlangıç için belki de tüm köprüleri yıkmak gerekiyor. Kendimi ait hissetmediğim başka bir yerde daha az tatsız bir yaşam. Ben öyle ummak istiyorum. Siz de benim yerime dileyin. Yarın yine aynı gün olacak. Bunu sevmedim.

 

Taslaklarda Debelenenlerden
Sizden gizlim saklım yok sonuçta. 
Bunlar da yaşıyor, buralarda. 

Not: Fotoğraf yap-poz.com’dan Onur’a aittir.

 

Siu!