bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘bazenöyleolur’ Kategori Arşivi

Mutluluk Kutusu – Eşleştirmeler

Yine şuradaki yazıyı tıklayarak hatırlama yapabilirsiniz.

Kızlaaaaaaarrrr. Mutluluk kutusu için çekilişleri açıklıyorum. Ayrıca benden kaynaklı olarak da birkaç gün gecikme oldu. Çok yoğun olduğum için bir türlü yazıyı hazırlayamadım. Bir de çıkan arkadaşlarımız oldu. Şimdi bunları bir kenara bırakıp hemen şöyle bir detaylara girelim istiyorum. Videoyu şu an ekleyemiyorum; facebookta bir tane video eklemiştim. Arkasında o kadar çok konuşuyorlardı ki atarlı giderli bir video olmuştu. O yüzden yenisini şu an ekleyemiyorum. Eklediğim zaman size haber veririm zaten.

Kargolarınızı en geç Salı günü kutularınızı kargoya vermelisiniz.

Kargoları da ptt kargodan göndermek daha doğru olabilir.

Hemen birbirinizle iletişime geçip lütfen adreslerinizi alın. Eğer yarına kadar sizden kimse adresinizi almazsa lütfen bana geri dönüş yapın. Durumu çözelim.

En geç de 29 Nisan Pazartesi gününe kadar da bana kutularınızın fotoğrafını atmalısınız. Twitter üzerinden ya da isterseniz mail@bazenolyeolur.com adresine mail atabilirsiniz. Fotoğrafları bloga ekleyeceğim ondan sonra kargoya verilecek. Herhangi bir sorun çıksın istemiyorum.

Dediğim gibi en geç 30 Nisan’da kargolamalar yapılmış olmalı.

Öpüyorum hepinizi.

Eşleştirmeler şu şekildedir;

bazenoyleolur – pardonkimsiniz

zehraburda – nutabella

dogalselection – ohacokpardon

matterouge – afropunzel

bazenoyleolur’dan kitapzen.com Sponsorluğunda Kitap Çekilişi

hopp

Merhaba arkadaşlar. Fırsat bulup ancak yazıyı yazma ve çekilişi başlatma fırsatı bulabildim. Kitapzen.com sponsorluğunda gerçekleştireceğimiz çekilişte 10 kitap hediye edilecektir. Sadece bu yazının altına yorum olarak yazacağınız aşağıda belirten bilgilerden sonra 1 çekiliş hakkını kazanacaksınız.

Kitap isimleri şu şekildedir:

Erken Kaybedenler – Emrah Serbes
Ruhi Mücerret – Murat Menteş
Bir Psikiyatristin Gizli Defteri – Gary Small
Hasret – Canan Tan
Son Oyun – Ahmet Altan
Uçurtma Avcısı – Khaled Hosseini
Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler – Jan Philipp Sendker
Kürk Mantolu Madonna 70 Yaşında (Özel Baskı) – Sabahattin Ali
Sevgili John – Nicholas Sparks
Düğümlere Üfleyen Kadınlar – Ece Temelkuran

 

Çekiliş Hakları

– Çekiliş 21 Nisan tarihinde başlayacak ve 20 Mayıs’da son bulacaktır.

– 15 Mayıs saat 20:00’da http://www.bazenoyleolur.com’dan çekilişi kazananlar ilan edilecektir.

– Wmaracı Çekiliş Aracı ile çekiliş gerçekleşecek ve videoya çekilecektir. Video da aynı şekilde blogta paylaşılacaktır.

– Çekilişin sonunda; ilk çıkan arkadaşımıza 3, daha sonraki çıkan arkadaşa 2, daha sonraki 2, ondan sonraki 2 ve son çıkan arkadaşımıza ise 1 kitap hediye edilecektir. Yani toplamda hediye kitap sayısı 10’dur. Ancak herhangi bir durumda 3 de yedek şanslı seçilecektir.

– Çekiliş sonunda hediyeyi hak kazanan arkadaşlara mail atılacak ve 48 saat içerisinde dönmeyenler hediye haklarını kaybedecek ve yedeklerdeki ilk kişiye hak geçecektir.

– Çekilişte birden fazla çekiliş hakkı kazanabilirsiniz. Bunun için yapacaklarınız şunlardır.

Facebook, Twitter ve Google+’ta aşağıdaki mesajı paylaşan herkes; her sosyal medya hesabı paylaşımı için +1 ADET çekiliş hakkı kazanır.

(Her sosyal medya hesabından 1 adet çekiliş hakkı, örneğin 2 farklı Facebook hesabından toplamda 2 adet çekiliş hakkı kazanılabilir.)


*Paylaşımlarınızın herkese görünür olması gerekyor, aksi takdirde kontrol edemem. Sadece bu paylaşımı, herkese açık bir şekilde ayarlayabilmeniz mümkündür.

– Blogunuzda ya da sitenizde yayınlayacağınız çekilişi tanıtan yazı için ise +3 ADET çekiliş hakkı kazanabilirsiniz.

– 20 Mayıs tarihine kadar paylaştıklarınızı kaldırdığınız takdirde o çekiliş hakkınız iptal edilecektir.

Paylaşacağınız mesajın içeriğide kesin olarak yazması gereken;

bazenoyleolur’dan kitapzen.com sponsorluğundaki kitap çekilişine katılabilirsiniz. Katılım için; ( bu yazının linki gelecek.) 

Blogunuzda yayınlarken;

Kendiniz birkaç kelimeyle çekilişten bahsedip üstteki mesajı yazmalısınız. Ayrıca kitap isimlerini de yazmanız gerekmektedir. Kitap isimlerine tıkladığınızda link açılmaktadır. Blogunuzda da aynı şekilde olması gerekiyor.

ÇEKİLEŞE KATILIM

– Çekileşe katılabilmek için bu yazı altındaki yorum kısmına adınızı ve soyadınızı, mail adresinizi ve yukarıdaki listedeki kitaplardan çekiliş size çıkarsa istediğiniz 5 kitabı yazmalısınız. Bu size 1 çekiliş hakkı kazandıracaktır.

Ayrıca ek çekiliş hakkı için yaptığınız paylaşımların linkini de aşağıdaki şablona eklemelisiniz.

Blog: paylaşım linki
Facebook: paylaşım linki
Twitter: paylaşım linki
Google+: paylaşım linki

NOT: Ne kadar çok çekiliş hakkınız varsa kazanma şansınız o kadar çok fazladır, unutmayın.

Bir kişi yorum olarak katıldığınızı belirttikten sonra eğer blogunda, facebook, twitter ve google+ hesaplarında paylaşımlarda bulunursa toplamda 7 çekiliş hakkı kazanmış olur. İsmi 7 kez yazılır ve kazanma şansı artar.

Herkese bol şans.

Güven Sorunsalı

İnsanlara olan güvenimi sorguluyorum boş zamanlarımda. Yani şöyle bir bakınca pek bir boş zamanımda görünmüyor ama sırf bunu düşünmek için özel bir zaman ayırıyorum. Hayatımızda olan sevdiğimiz insanlara ne kadar güveniyoruz bilemiyorum. Gözlerimin önüne koca bir boşluk beliriyor ve doldurulamıyor.

İnsan yeri geliyor; kendisine güvenmiyor. Bir başkasına nasıl güvenebilsin?

Her ikili ilişkinin içerisinde bir güvensizlik söz konusudur. En yakın arkadaşınız olsun, sevgiliniz olsun, komşunuz olsun ama hep bir güvensizlik söz konusudur. Sadece bu dile getirilmez ve beynin arka taraflarına gönderilir. Ancak en ufak bir şeyde bir dürtü olarak karşımıza çıkar. Hep bir kuşkuculuk; acabalar ve belkiler kol gezer.

Güven üzerine kurulmayan ilişkiler yıkılmaya mahkumdur gibi birçok beylik laflar edilir. Gerçekten ne kadar güveniyoruz ki karşımızdakine? Her şeyi nasıl teslim edebiliyoruz? Bunu ne kadar yapabiliyoruz? Hadi yaptık diyelim her seferinde hayal kırıklığına uğranmayacak mı? İnsanlara çok fazla inanıp hayal kırıklıklarına kendimiz zemin hazırlıyoruz. Zaten güveniyormuş gibi hissettiriyoruz ancak hepimiz güvensizlik duygusunun etkisi altındayız. Beklentiyi ne kadar düşük tutarsak o kadar çok kendimizi güven altında hissediyoruz.

İnsan kendine olan güvenini ve inancını yitirmemelidir.

Buruk Sancı

1Biraz soğuk bir karşılamaydı; öncekilerinden çok daha farklı bir görüşme olacağını daha karşısına oturmadan anlamıştım. Nasıl hissederiz bilmem ama insan hissediyor işte. Daha evden çıkarken bile son kez onun için hazırlandığını hissediyorsun.

O günü ne kadar ertelemeye çalışırsan çalış dank diye geliyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun. Yine ince bir titizlikle hazırlandım ama içim öyle sıkılıyordu ki nefes alamıyordum. Bir balkona çıkıyor, bir ayna karşısına geçiyorum. Bir şeyler ters gitse de şu evden adımımı atmasam diye çok çaba harcadım. Ama her şey öyle muazzam bir şekilde ilerliyordu ki terslik olmadığı gibi her zaman bir hata yaptığım makyaj bile tek seferde çok güzel olmuştu.

Evden adımımı atarken bu hislerini ve kuruntularını burada bırak diye kendimi temkinledim. Otobüs beklerken bu sefer geç gelse diye kendimi dua ederken bulduğumda; at artık şu kafandan kötü düşünceleri diye bu sefer sinirlendim. Kulaklığımı takıp her zaman oturduğum köşeye geçtim. İnsanları bu köşeden izlemek her zaman zevk verirdi. Bu sefer insanların beni izlediğini düşündüm. Hatta üzgün gözlerle bana baktıklarını birazdan ağlayarak koşa koşa bu şehri terk edeceğim için acıdıklarını hissediyordum. Elbette böyle bir şey yoktu. Her zamanki gibi yine saçmalıyordum. Zaten kafamızda kurduğumuz şeylere önce kendimiz inanıyoruz. Öyle de oldu; önce kendim inandım.

Durakta inip dükkanları baka baka buluşacağımız yere giderken tamamen bu kötü düşünceler uçup gitmişti. Ta ki o masaya yaklaşırken ayaklarım geriye doğru gidene dek. Boğuluyordum, kalbim sanki atmıyor resmen beni parçalıyordu. Bir an başımın döndüğünü sandım. Ama o çift göz beni başıyla selamladı. Daha sonra elimi tutup yerleşmeme yardım etti. Kuru bir nasılsın dedi. Sadece kuru bir nasılsın. Yıllarımı verdiğim o adam bana onca yaşadıklarımızdan sonra sadece kuru bir nasılsın dedi. Ne istersin diye sorduğunda sadece soğuk su diyebildim. Nasılsın ve ne istersin? Bu çok acımasızcaydı.

O an emindim yani o masaya oturduğum an her şeyin bittiğinden emindim. İnsan anlıyor her şeyi. Yıllarca yediğiniz içtiğiniz aynı olan bir insanla yolun sonuna geldiyseniz tek bir bakışından bile anlayabiliyorsunuz. Yine de daha asil bir davranış bekledim. Belki telefonla arayıp bitti demesinden daha iyi olabilirdi ama yine de yaşadıklarımızın yanında çok alafranga kalıyordu. Hele bir de hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi sıradan bir güne devam edişi yok muydu; onu oracıkta öldürmeliydim.

Hiçbir şey yapmadım. Sadece kahveyi içmesini uzun uzun izledim. Yüzünün her bir milimini aklıma çizdim. Dudaklarından dökülen her bir yeni kelimeye tutunmak istedim. Bu da olmadı. Böyle olmamalıydı dedi. İşte o konuşma başlıyordu; dayanamadım.

Bana bir şey açıklamak zorunda değilsin. Lütfen. Kahveni bitirdikten sonra kalkabiliriz dedim.

Onca yılın verdiği tecrübesine dayanarak benim anladığımı ve o konuşmayı duymak istemediğimi anlamıştı. Dediğim gibi de oldu. Kahvesini bitirdi ve her zamanki gibi beraber kalktık. Yine masada unuttuğum telefonumu arkamdan toplayıp arkana bakmayı alışkanlık edin olur mu dedi. Yani ben artık yokum, telefonunu orada burada bırakıp gitme demek istedi. Sadece gülümsedim ve çıktık. Sanırım en zor kısımda orasıydı. Önce beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. Sonra da beni bugün hiç bekletmedin diye kulağıma fısıldadı.

Nasıl ayakta durduğumu bilmiyorum. Hadi onu geçiyorum, nasıl ağlamadığıma hâlâ akıl sır erdiremiyorum. Az önceye kadar her bir milimi benim olan adama uzun uzun son kez baktım.

ve sonra ben sola, o da sağa döndü.

Temamızı Giydik!

Benim tema manyaklığımı anlatmama gerek yok sanırım. Yani yıllardır bilinen bir şey bu. Ben de kabul ediyorum. Temayı geçiyorum ondan sonraki ayrıntıları kafama takmam ise tam bir sinir bozucu. Noktanın duruşunu bile dert edinebiliyorum. Bu yüzden uzun süre bloglara kepenk indirmiştim. Sonra gezi bahanesiyle tekrar geri döndüm ama o temayı da ekleyip yok abi yok diyerek bırakmıştım.

Geçenlerde Beyaz bir tema yapıyordu bazı aksaklıklardan dolayı o da kaldı. Tema istiyorum dedim dün akşam Semih’e ve Melek’e. Sabah uyandım Melek hala tema atıyordu. Yok arkadaş beğenmiyorum, beğenemiyorum. Melek krize girdi. Saatlerce bir tanesine de mi sıcak bakmaz insan? Bakamıyorum işte. En sonunda buranın da kepenklerini indirmeyi düşünüyordum ki sakince beklemenin iyi olacağını düşündüm.

Daha sonra birden bunu seçtim. Sonra Türkçeleştirmesi, o bu derken bir sürü eksik var. Benim zaten çok detaya dokunmama gibi andım var. Bir dokunsam site çökecek, sonra sunucu, hatta yetmeyip komple internet gidecek. Biliyorum, hep böyle oldu. O yüzden sakince oyalanırken gözüm Semih’i arıyor. Ne zaman ihtiyacım olsa yok. Mesaj attım cevap da atmadı. Tripleri hazırlarken bir baktım gelmiş internete. Her zamanki gibi pat diye her şeyi saydım ettim. Melek de bir yandan sıralıyor. Böyle nerede alakasız şey varsa hepsini istedim. Benim yorulduğum yerde Melek istemeye devam etti. Semih’in sabrını sonuna kadar zorladık.

Sonuçta bizim 1 saatte yapacağımızı o birkaç dakikada yapıyordu. Ne yapsaydık yani. İşte sonunda böyle bir tema çıktı ortaya. Bence beğenin ya, hatta sevip bağrınıza basın. Ben sevdim. Hatta uzun bir süre bıkana kadar bu temayı kullanmayı düşünüyorum. Bir de bak tepeye kalp falan yaptık. Nasıl şirin bir blog oldu burası böyle. Hayatımda ilk defa pembe kullanıyorum ama olsun. <3

Semih’e ve Melek’e yardımları için kocaman kalpli teşekkürler.

Mutluluk Kutusu

Takip ettiğim bir blogun katılımıyla öğrendiğim bir etkinlik gerçekleşti. Çok beğendim. Hatta dedim ki neden biz bunu twittera çevirmiyoruz. Bunu ilk gerçekleştiren melodram. Blogspot üzerinden güzel bir etkinlik gerçekleştirmiş.

Şimdi gelecek olursak fasülyenin faydalarına olayın nasıl gerçekleştiğini aktarayım.

Biz kadınlar ne kadar hayır desek de sürprizli şeylere bayılırız. Hele bir kutu içinde ufak tefek küçük şeyleri ise daha çok severiz. Bu erkekler bir türlü bizi anlamıyor. Böyle tatlı şeyler yaptınız da biz mi burun kıvırdık? Neyseki burada yine biz kadınlar olarak olaya el koyup tek taşımızı kendimiz almasak da birbirimize mutluluk kutuları göndererek keyif çatabiliriz.

Belli bir katılımcı ile gerçekleştireceğimiz bu etkinlikte 1 ay gibi bir zaman dilimimiz olacak. Etkinlik başladığı andan itibaren kutumuzu doldurmaya başlayacağız. Aklınıza gelen her şeyi içine atabilirsiniz. 1 ay boyunca kutumuzu yavaş yavaş dolduracağız. Sonrasında çekiliş ile kutuların kime gideceğini belirleyeceğiz. Eşleştirmeler belli olduktan sonra da 1 gün vererek eğer kişiye özel bir şey de eklemek isterseniz diye fırsat vereceğiz. Kutular dolduktan sonra kutuların fotoğraflarını bana mail atacaksınız. Hepsi blogta yayınlanacak ve sabahı herkes kargoya giderek kutuları sahiplerine gönderecek. :))

– Etkinlik davetli kişilere açıktır.

– Etkinliğe sadece kızlar katılabilir.

– En küçük kutu boyutu; ayakkabı kutusu kadar olacaktır.

– Etkinliğe katılıyorsanız; bu yazının altına twitter linkinizi ve mail adresinizi yazınız.

Not: Hediyeleriniz küçük şeyler olacak arkadaşlar. Yani öyle yüksek maliyete girmenize gerek yok. Küçük ama çok olması önemli. Böyle jelibonları bile koyabilirsiniz içine. :))

 

27 MART: Kutular doldurulmaya başlanıyor.

25 NİSAN: Eşleştirmeler açıklanacak.

26: NİSAN: Hazırlanan kutuların fotoğrafları blogta yayınlanacak.

27 NİSAN: Kutular kargoya. :))

      KATILIMCILAR

  1. bazenoyleolurbazenoyleolur@gmail.com
  2. dogalselectionsecil.felek@hotmail.com
  3. zehraburdazehraburda@gmail.com
  4. ohacokpardonsfirat41@hotmail.com
  5. kapakkizidensiz.turta@gmail.com
  6. candanbircanisicandanbircanisi@gmail.com
  7. nutabellanutabella@hotmail.com.tr
  8. pardonkimsinizyesimerennn@gmail.com
  9. afropunzelirmak_mey@hotmail.com
  10. beyazdelisihsimpari@gmail.com
  11. matterougebgmaras@gmail.com
  12. ilaydaolmazilayda-solmaz@hotmail.com

     Not: Katılımlar sona ermiştir.

 

 

Takıldığınız bir nokta olursa sorabilirsiniz. Ayrıca melodram’ın etkinliğinden birkaç fotoğraf ekliyorum. Kutular nasıl olacak, neler koyacağız gibi kafanızdaki sorular da silinmiş olur. :))

Huzursuzluk

wallpaper-1775904

Hepsi biraz huzuru aramamızdan kaynaklanıyor. Elimizden kaçırdığımızda üzülüp yas tutmaya başlıyoruz. Böyle de mutlu olamadığımızı anlayınca tekrar başka kollarda arıyoruz. Kimi zaman buluyoruz, kimi zaman daha da huzursuz bir hâl alıyoruz. Sıcak bir gülümsemeyi kendimize bile çok görmeye başlıyoruz. Oysa önceden en çok da sevdiklerimize sıcacık bakarken içimiz erimiyor muydu?

Nasıl oldu da böyle olduk? Bilemiyorum.

Belki en başından beri hata yapmıştık. Hiç olmayacak insanlara güvenip parça parça olmamıza izin verdik. Önce hayatlarımıza girdiler, kendilerine bağlanmamızı istediler sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayal kırıklığına uğratıp hayatlarımızdan siktir olup gittiler. Bunu ben de yaptım, sen de yaptın. Hepimiz birilerinden gittik. Kimi zaman isteyerek kimi zaman da gitmek zorunda bırakıldık. Sonuç olarak ne fark ediyordu?

Benim en çok korktuğum şey insanları hayal kırıklığına uğratmaktı. Diğerleri ise bunu bir görev bildiler. Gitmek mesele değildi de bir insanı hayal kırıklığına uğratıp gitmek benim için büyük bir problemdi. Giderken bir insanın umutlarını yanımda götürmeyi hiçbir zaman göze alamadım. İşte bu yüzden beni hayal kırıklığına uğratan insanlardan hep nefret ettim. Onlardan öyle çok nefret ettim ki varlıklarını bir süre sonra unutur oldum. Hayatımda öyle çok unuttuğum şeyler vardı ki bir gün onları oturup enine boyuna anlatmak istiyorum. Mesela geçenlerde bir şey olmuştu; çok kırılmıştım. Hatta o kadar kırılmıştım ki ağlamıştım. Ama şimdi unuttum. Bir gün onu da anlatırım.

Huzuru arıyoruz diyordum. Konu konuyu açıyor işte. Kendimize bile gülümseyi çok görmemizden bahsediyordum. Kendimize olan acımasızlığımız beni korkutuyor diyecektim. Geçen gün Seçil yazmıştı sanırım; tam hatırlayamıyorum. Kendimle bile sırrımı paylaşamıyorum diyordu. Tam olarak da bu hâlde değil miydik zaten? Ne zaman güvensek o kadar kırılmadık mı? Değişecek diye baktığımız her şey olduğu gibi öylece kaldı. Hiçbir şey değişmedi ve her şey herkesin yanına kâr kaldı. Kendimize bile kalmasını istemediğimiz sırlarımızı bir toprağın altına gömdük. Biri eşelemeye kalkarsa diye hazır tetikte bekledik. Bazen ufacık bir yudum alkolde dile gelirler diye kendimiz bile unuttuk. Ama orada bir yerlerde olduğundan kuşkusuz emindik.

İnsanları hayal kırıklığına uğratmayın. Sanırım bunu ömrümün sonuna kadar her yerde söyleyeceğim.
Yapmayın, yakışmıyor.

Tutsak Beden

Sonradan ne olacağını bilmiyordu. Zaten hiçbir zaman bilememişti. Düşünmeden hareket ediyor, kararından vazgeçmeden uyguluyordu. Olur da hani bir yerlerde soluklanırsa her şeyi eline yüzüne bulaştıracağını sanıyordu. O yüzden her şey hızlı bir şekilde gerçekleşirdi hayatında. Çoğu zamanda istediği gibi olmaz her şey ayaklarına dolanırdı.

Kafasını kaldırıp şöyle bir gökyüzüne baktı ve koşmalıyım; kendime yetişemeyecek kadar koşmalıyım dedi. En son böyle dediğinde ilkokuldaydı. En yakın arkadaşıyla kavga etmiş çok üzgündü. Yıllar sonra tekrar kendisine bu talimatı verdi. Belki neden böyle dediğini derinlerinde bir yerlerde biliyordu. Ama bunu dile getirmek yerine koşarken gözyaşlarını özgür kılmayı tercih etti.

Bir ara soluklanmayı denedi. Düşünmeye ihtiyacım var, bu şekilde hiçbir şey aynı olmayacak diye düşündü. Haklıydı çünkü hiçbir zaman hiçbir şey aynı olmazdı, olamazdı. Belki bedenini kasıp kavuran adrenalin, belki yorgunluk tam olarak bilemiyorum ama yine onu radikâl bir değişimin eşiğinde olduğunu fark etmek zor olmadı.

O güçlü adımların ardında ürkek ve kararsız bir kadın yaşıyordu. Üzerine giydirdiği entarilerle artık onlara ulaşamayacak kadar geride bıraktığını sanıyordu. Soluklanınca aslında sakladığı ne varsa hep bir adım arkasında olduğunu anladı. İnsan bu kadar çok kendisinden saklanınca kim olduğunu unutmak kaçınılmaz bir son oluyordu. Bunu çok geç anlamıştı ama belki bir yerlerde dönüş yolunu bulabilirim diye bir kez daha umutlarını yeşertmek istiyordu. Hangimiz böyle defalarca kendimize çeki düzen vermedik ki? Mesela ben defalarca yanlış bir yolda olduğumu bile bile kendimi soğuk bir yalnızlığa bırakmaktan vazgeçmedim. Sonra bir daha olmayacak, hiçbir zaman olmayacak diye kendime sözler verdim. Anlıyor musunuz? O da öylece artık hayatını yaşamak istiyordu.

Sonra birden koştu. Tekrar. Hiç durmadan.

Eğer insan kendisinden kaçacak kadar çok şey biliyorsa yine bir aşkın alevleri sıçramıştır. Yani bence tam da orada bu aşkı artık tek başına taşıyamayacağını düşündü. Belki adam hiçbir zaman onu, onun sevdiği kadar sevmemiştir. En yakın arkadaşıyla aynı yatakta basmış olabilir. Belki de birbirlerine kavuşamayacak şeyler yaşamışlardır. Yine tekrar söylüyorum; bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o kadın çok sevdi. Kendi yaşamından daha çok sevdi. Geceleri sabahlara kadar gözleri şişene kadar içip içip ağlardı. Sabahları hiçbir şey olmamış gibi normal hayatına devam eder, mesaisi bitince yine o karanlığın dibine gömülürdü. Sevdalanmak demişti bir gün; sevdalanmak insanın kanını yavaş yavaş emiyor ve sonra sadece kendisi dolaşıyor bedenin her bir noktasında diyerek bir çay koymuştu kendisine.

Şimdi hiçbirimiz ona yetişemiyoruz. Yakalayamadığımız gibi anlayamıyoruz bile. Bu belki de ona yapılan en büyük haksızlıktı. Hala neler yaşadığını bilmediğimiz o süregelen yılları için elimizden gelen hiçbir şey yok. Bir insanın yok oluşunu izlemek nasıl ızdırap dolu bir şey biliyor musunuz? Evet, belki itiraf etmem gerekiyor; ben de sevdim o kadını. Benim sevgim onu kurtaramayacak kadar az geldi. Şimdi söyleyin bana sevdiğiniz kadın kendisini bile yakalayamazken siz nasıl durdurabilirdiniz? Onu durduracak kişi hiçbir zaman siz olmamıştınız ki. Bunu anlamam çok geç olmadı. Çünkü yine bir keresinde sarhoşken ne kadar bok bir yaşam; hayatımızın yoluna girmesi için yine hayatımızın içine sıçan insanlardan medet umuyoruz demişti. O zaman bir kez daha anlamıştım. Hiç sönmeyecek bir közün etrafa sıçrayışlarıydı bunlar.

Koşmuyor artık; orada öylece uzanmış yatıyor. Sanki gülümsüyor gibi. Bir şeyler yanıyor bedenimde. Neyse memur bey, benim anlatacaklarım da bildiklerim de bu kadar. Böyle sonlanmayı hak etmeyecek kadar iyiydi bu hayatta.

– Bu kadar çok mu sevdiniz?

– Çok sevdim memur bey.

Eskimeyen Günler

14 yaşındaydım ilk önemli oyunumdu. Çok heyecanlıydım. Hatta kalbim yerinden fırlayacak, tüm repliklerimi unutup rezil olacaktım. Günlerce çalışmış olmanın verdiği yorgunluğu da atamamıştım. Ayrıca o da ortalıklarda yoktu. En ihtiyacım olduğu zamanlarda neredeydi acaba. Salonda tam da o saatlerde çalışmamız vardı. Beni son kez çalıştıracağına söz vermişti. Her şey mükemmel olacaktı.

Beklemekten gerilmiştim ve kendi kendime çalışmaya başlamıştım. Işık odasında kim vardı şu an hatırlamıyorum pek. Ama bizimkilerden biri vardı. Yaa hayır bu ışığa hazır değilim diyordum. Heyecanım her yere yayılıyordu. Tüm her yeri kontrol altına almıştı sanki. Sonra Barış geldi, derin nefes al ve başla dedi. Gelmedi daha, onunla çalışacağım diye inat ettim. Sonra telefonla aradım, açmadı.

Ayrıca kontörüm de çok azdı. O zamanlar faturalı kullanamıyorum tabi. Alo dediğinde bile 2 kontör gittiği dönemlerdi. Mesaj içinde zaten 2 kontör gidiyordu ama neyseki benim o zamanlarda 2222 Turkcell mesaj paketlerim vardı. Mesajlarıma zaten dönmemişti. Son 4-5 kontörümle onu arıyordum ve açmıyordu.

Çalıştık ve artık yorgun düşmüştük. Sahnede oturup dinlenmek için ısınma hareketleri yapıyorduk. Ne de güzel dinlenme yöntemimiz vardı. Sonrası biraz silik. Koltuklara gidip çantamı alıyordum belki de. Salonun o gürültülü kapısı açıldı çığlıklarla. Ben geldim yaa, offf geç kaldım, anlatacaklarım var sana diye çığlık atıyordu. Küsmüştüm ben! Bana ne diye bağırıyordum. Bir de lalalala duymak istemiyorum seni çocukça triplere giriyordum. Gerçekten keyfim yoktu. Yanımda olacağına ve onun çalıştıracağına söz vermişti. Eğer söz veriyorsan sözünü tutman gerekirdi. Bu konuda en baştan anlaşmıştık.

Merdivenlerden zıplayarak iniyordu. Sonra güm güm sesleri. Kafamı kaldırdığımda yerde öylece yatıyordu. Öyle panik öyle bir acı çığlık attım ki dışarıya kadar sesim ulaşıp koştular. Kanları görünce hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ne olur aç gözlerini affettim ya küsmemiştim zaten diye başında bekledim. Sonra ambulans geldi, sonra onu hastaneye götürdüler. Abisi gelip beni de götürdü.

Onun iyi olduğunu görene kadar ağladım. Sonra kendisine geldi. Başında ve kaşında dikişler vardı. Bacağında da alçı vardı. Uzun bir süre alçıda kaldı. Hiç unutmam çıldırıyordu o günlerde. Kendisine gelince doktor olacağım dedi. Ayrıca sen de panik olmamayı öğreneceksin dedi. Gerçekten iyi bir doktor olmuştu. O gün verdiği kararı hayatı boyunca uyguladı. Ben de bu olaylar karşısında biraz daha soğukkanlı olmayı öğrendim.

1 gün sonra hani o başında dediğim benim için çok önemli olan oyunum vardı ya oynamadım. O hastaneden çıkamazdı ve ben de o yokken oynayamazdım. Bana çok kızdı ama sonra gülümsedi. İkimizde birbirimizi o gün affetmiştik. Ama malesef hocamız affetmedi. Sonraki 6 ay boyunca sadece tirad yapmıştık ve oyunlardan ceza almıştık. Aslında ben almıştım ama o da beni yalnız bırakmamıştı.

O oyun çok şeyi bağlamıştı aramızda. O yüzden evet benim için önemliydi.

Şimdi sessizce kadeh kaldırıyorum eski günlere…