bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘bazenöyleolur’ Kategori Arşivi

bazenoyleolur’dan kitapzen.com Sponsorluğunda Kitap Yağmuru

Merhaba sevgili mini mini birler, çalışkan ikiler…

Bir kitapsever olarak geçen yıl yapmış olduğum çekilişi Kitapzen ile tekrar yapmaya karar verdik. Kitap fuarından sırf çekiliş için birkaç kitap almıştım ama onları da okuyup göndermeye kıyamadım. Okurken yanlarına aldığım notlar, orasını burasını çizdiğim sayfalarla hediye edemezdim. Sonuç olarak benim avcuma gelen kitap benden çok zor gidiyor. 2 senedir kitap fuarı organizasyonunda olmanın faydalarını çok güzel gördüğümü belirtebilirim.

Şimdi gelelim çekilişimize. Geçen yıl 5 kişiye toplamda 10 kitap hediye etmiştik. Bu sene ise 10 kitabı 10 kişiye hediye ederek katılımcıların şansını yükseltelim istedik. 10 kişiden biri olabilmeniz için hiçbir engel yok. 🙂

Katılacak olanlar “Çekiliş Hakları”ndaki maddeleri iyi okumanızı rica ediyorum.

Gelelim hediye kitaplarımıza. Kitapları belirlemeye çalışırken zorlandığımı söyleyebilirim. En çok satanlar ve benim okuyup sevdiğim kitapların karışımı olarak 10 kitabı belirledim.

Kitap isimlerin üstüne tıkladığınız zaman; kitap hakkında bilgiye ulaşabileceksiniz.

Dan Brown – Cehennem
Sarah Jio – Böğürtlen Kışı
Kürşat Başar – Başucumda Müzik
Ahmet Batman – Soğuk Kahve
Emrah Serbes – Deliduman
Marie Bostwick – Pamuk İpliğinden Hayaller
Ahmet Ümit – Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
Hasan Ali Toptaş – Kayıp Hayaller Kitabı
Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık
Kahraman Tazeoğlu – Bukre

.

ÇEKİLİŞ HAKLARI

– Çekiliş 23 Temmuz tarihinde başlayıp ve 20 Ağustos’ta son bulacaktır. En geç 20 Ağustos saat 20:00′da blogta çekilişi kazananlar ilan edilecektir.

– Wmaracı Çekiliş Aracı ile çekiliş gerçekleşecek ve videoya çekilecektir. Video da aynı şekilde blogta paylaşılacaktır.

– Çekiliş sonucunda 13 kişi belirlenecektir. 10 kişi asil, 3 kişi de yedek olacaktır.

– Çekiliş sonunda hediyeyi hak kazanan arkadaşlara mail atılacak ve 48 saat içerisinde dönmeyenler hediye haklarını kaybedecek ve yedeklerdeki ilk kişiye hak geçecektir.

– Çekilişte birden fazla çekiliş hakkı kazanabilirsiniz. Bunun için yapacaklarınız şunlardır.

– Facebook ve Twitter’da aşağıdaki mesajı paylaşan herkes; her sosyal medya hesabı paylaşımı için +1 ADET çekiliş hakkı kazanır.

(Her sosyal medya hesabından 1 adet çekiliş hakkı, örneğin 2 farklı Facebook hesabından toplamda 2 adet çekiliş hakkı kazanılabilir.)

*Paylaşımlarınızın herkese görünür olması gerekiyor, aksi takdirde kontrol edemem. Sadece bu paylaşımı, herkese açık bir şekilde ayarlayabilmeniz mümkündür.

– Blogunuzda ya da sitenizde yayınlayacağınız çekilişi tanıtan yazı için ise +3 ADET çekiliş hakkı kazanabilirsiniz.

Paylaşacağınız mesajın içeriğinde kesin olarak yazması gereken;

bazenoyleolur’dan kitapzen.com sponsorluğundaki kitap çekilişine katılabilirsiniz. Katılım için; ( bu yazının linki gelecek.)

Blogunuzda yayınlarken;

Kendiniz birkaç kelimeyle çekilişten bahsedip üstteki mesajı yazmalısınız. Ayrıca kitap isimlerini de yazmanız gerekmektedir. Kitap isimlerine tıkladığınızda link açılıyor. Blogunuzda da aynı şekilde olması gerekmektedir.

ÇEKİLİŞE KATILIM

– Çekileşe katılabilmek için bu yazı altındaki yorum kısmına kullanıcı adınızı, mail adresinizi ve yukarıdaki listedeki kitaplardan çekiliş size çıkarsa istediğiniz 3 kitabı yazmalısınız. (Kazanırsanız içlerinden 1 tanesi gönderilecektir.) Bu size 1 çekiliş hakkı kazandıracaktır.

Ayrıca ek çekiliş hakkı için yaptığınız paylaşımların linkini de aşağıdaki şablona eklemelisiniz.

Blog: paylaşım linki
Facebook: paylaşım linki
Twitter: paylaşım linki

NOT: Ne kadar çok çekiliş hakkınız varsa kazanma şansınız o kadar çok fazladır, unutmayın.

Bir kişi yorum olarak katıldığını belirttikten sonra eğer blogunda, facebook ve twitter hesaplarında paylaşımlarda bulunursa toplamda 6 çekiliş hakkı kazanmış olur. İsmi 6 kez yazılır ve kazanma şansı artar.

Bol şans. 🙂

Akıntı

+ Önce gözlerini kapat.
– Yersiz.
+ Baştan alıyoruz.
– Bugün nasıl geçti?
+ Kendimi buzdolabının bir köşesinde araya köşeye sıkışmış; hatta unutulmuş ve çürümüş bir sebze gibi hissediyorum.
– Odaklanamıyorsun. Sıkıntı tamamen burada.
+ Parçalanıyorum. Aslında hepsi tek başına anlamsız ama bütünde bir nota var.
– O zaman anlamı mı var?
+ Belki hayır. Düşünsene ya. Vazgeçtim.

Neyse. Bu taslaklarda kalmış. Tam gününde. Çıksın ortaya. Gidiyorum ben. Final haftasını sevmiyorum. Mezun oluyorum birkaç gün sonra. Ne bileyim öyle işte. Hala iş başvuruları yapıyorum. Canım ya.

 

Yazmasaydım Delirirdim!

1

Araya kilometreler girdikten sonra ne kadar yakın olursanız olun birçok şeyden bihaber oluyorsunuz. İlk zamanlarda susmak bilmeyen telefon konuşmaları yapıyorsunuz sonra mailleşiyor ve hatta çok sık görüntülü konuşmalar yapıyorsunuz. Ancak bunların hepsi zamanla azalıyor ve artık çok nadir görüşmeye başlıyorsunuz. Bunlar doğanın kanunu haline geliyor.

Tüm yaşanılan kopmalara rağmen aylar sonra bile görüştüğünüzde hiçbir şey olmamış sanki hiçbir şey değişmemiş gibi konuşmaya başlıyorsunuz. Arkadaşlık bu olsa gerek diye içinizden geçiriyorsunuz. Öyle de oldu.

Esra aradı aylar sonra. Anlat bakalım neler oldu, nasıl geçti bu aylar ve bundan sonraki süreçlerde seni neler bekliyor diye sordu. Yine her zamanki gibi nefes almadan sorular soruyordu. Ben de cevap vermeden başka sorular soruyordum. En sonunda ikimizde pes edip her şeyi güzelce birbirimize anlattık.

Geçen yıl aktif hayatın, sancılı bir hamilelik dönemi ile durağanlaşması ve ülkesinden uzakta olmasıyla ağır bir bunalım geçirdiği dönemde ona verebileceğim en güzel tavsiyeyi verdiğimi söyledi. “Yaz yazmazsan delirirsin, yazmasaydım kafayı yerdim. Kendini yeme kelimeleri ye.” demiştim geçen yıl. Şimdi telefonda bana dedi ki “Yazmasam delirirdim. Tavsiyeni kendin de uygula, yazmazsan delirirsin. Yazmayı sakın bırakma.” dedi. Aslında burada yazmayı bırakma dediği şey “Bana mail atmayı kesme, uzun uzun mail yaz.” demesiydi. Çok açık bunu biliyordum. Ama bilmemezlikten geldim.

Hala ne yapacağıma karar vermediğimin çok farkında olan ve programlamadan huzura eremeyeceğimi bilen Esra, hepsini yap dedi. Kafayı yemiş olabileceğini düşünmeye başladım. Esra’nın da bir an önce buralara dönüp azıcık kendisini dağıtmaya ihtiyacı olduğunu anladım. Sonra ne demek istediğini açıklayınca, “Ohh, çok şükür hala kafayı yememişsin.” dedim.

Toprak’ın ağlamasıyla konuşmamız son buldu. Sonra yazmasaydım delirirdim diye yeni bir blog açmayı düşünmüştüm ki biraz arayınca böyle bir blog karşıma çıktı. Onu okumaya başladım, henüz okumam bitmedi, bitirdikten sonra blog incelemesi yapabilirim.

Henüz hala ne yapacağıma karar veremedim. Her sabah başka bir şeye karar vermiş uyanıyorum, öğlenleri şiddetle ondan vazgeçip gece ise bambaşka bir kararla uykuya dalıyorum. Hepsini yapacaksam ise önümde çok uzun bir zaman gerekiyor. Birilerinden vazgeçmem gerektiğinin farkındayım. Yine de gözüme kestirdiğim birkaç  yere iş başvurusu yapmaktan geri kalmıyorum.

Dün kitaba gömülmüşken başvurduğum bir şirketten aradılar. Hadi şuna da başvurayım dediğim ve en az 3  yıl tecrübe isteyen bir şirketti. Geri dönmelerini beklediğim gibi şartların bana uymayacağını da bekleyemezdim. Beyefendi anlattı sordu, sordu anlattı ve doğal olarak bir tepki bekledi. Benim biraz düşünmeye ihtiyacım var; olumlu bir karar verirsem sizi arayacağım. Teşekkür ederim dedim ve görüşmeyi dahi kabul etmedim. Elde var sıfır. Beni beğeneni ben beğenmem, benim beğendiğim ise beni beğenmez. Yoksa ben zurna mıyım ha?

12 Haziran’a kadar vaktim var. Yurtdışı mı yoksa başka zımbırtı mı karar vermiş olmamı bekleyen aileme ellerimi açıp “Pır pır ederken canlandı, ellerim bomboş kaldı.” dememeyi diliyorum.

Bir de buraları özledim. Hem de çok özledim.

Bazen öyle olur. 

Kayıp

1

 

Ne çok zaman geçti buraya uğramayalı. Her girdiğimde seni lanet player nasıl çalışmazsın diye sitem ederek terk ettim. Sonra geçen gün bir yorum sayesinde tekrar hayata geri döndüm. Meğersem chrome kafayı yemiş. Meğersem haftalardır boşuna sinir krizine giriyormuşum.

Çok şükür sahalara geri döndüm sevgili okurlar.

Açın kollarınızı “ne me quitte pas” diyerek ben geldim.

Öyle çok zaman geçti ki neyi nereden anlatsam bilemiyorum. Kutlamalar, cenazeler, yorgunluklar, kavgalar, gürültüler öyle çok vardı ki buraya gelip kendimi döküp sonra da kapını kitleyip çekip gideceğim şeyler ama olmadı. Bazen öyle olur. Bazen ne kadar çok anlatmak istediğin şey olursa o kadar anlatamazsın. İnsan alışıyor, her şeye. Bir yerden sonra öfkeye bile.

Düzenli gibi görünen aslında karmaşık bir hayat sürdürmeye devam ediyorum. Yoğun ve tempolu bir dönemin içerisinde kayboluyorum. Ancak arada iyi şeyler de olmuyor değil. Mutlu eden gelişmeler de yaşanıyor hayatımın her aşamasında. Kah gülüyor, kah ağlıyorum. Bulduğum ilk fırsatta “canım hiçbir şey istemiyor yaaa” diye bağırarak bunalıma bile girebiliyorum. Geçen hafta sonu 3 gün hiçbir şey yapmadan yatıp durdum. Tamam halsiz ve biraz hasta olabilirdim ama 3 gün dışarıya çıkıp adım atmadım yahu. Zaten o günlerde Yalçın’ın sabrını ölçmüş ve biçmiş oldum. “Yalçııın su istiyorum, Yalçııın acıktım, Yalçıın ilaç istiyorum.” Dışarı çıkalım mı diye her sorduğunda “İstemiiiyoruuum.” diye bağırmalarım da cabası. Benimle birlikte o güzel günlerde kendisini eve kapatan Yalçın resmen benimle sınandı. 🙂

Bunlarla beraber en güzel şey ise baharın gelmiş olması. Bahar gelince içimde bir enerjiyle ortalarda koşturuyorum. Hava grileşmediği sürece hızlı bir tempoya razıyım. Sizin de içiniz bahar enerjisiyle dolsun.

En yakın zamanda buradayım.

İyi kalın ve beni özleyin.

(Mail atıp hâlimi hatrımı soran herkese de ayrıca teşekkür ederim.)

Buruk

Unutmamış.
Koca bir yalan.
Bunların hepsi kendisine ihanet.
Yoruluyorum.
Uyanmaktan elbette. Başka ne olacaktı?
Bir başka deyişi yok bu burukluğun.
Anlamayacaklar.
Her savaş içinde büyük bir yenilgi.
Zaferlerin hepsi ayak bağı.
Gidiyorum.
Varlığımı yokluğuna yoğurarak.
Bulaşan öfkelerin hepsi düne yayılıyor.
Unuttum.
Sarı sokak lambası eşliğinde ağıtlar yaktım.
Hatıraların hepsi kül.
En iyisi müebbet sessizlik.
İçimdekine.

Ödüllü bazenoyleolur.com

1526309_10152047814669854_1882459144_n

Bu yazı “Hayatımda iyi şeyler de olmuyor değil.” temalı bir yazıdır.

Buraya hiç hoppidi hoppidi neşeli haberler vermiyorum. Bir türlü neşeli haberler vermeye fırsat bulamıyorum. Aslında bilirsiniz, hep böyle oluyor. Keyifsiz şeyleri yazmaktan neşeli haberlere fırsat bulamıyorum. Diyeceklerim o ki sevgili okurlar, size keyifli bir haberim var.

Finale kaldığımı öğreneli çok uzun zaman oldu. Yine aynı şekilde ödülümü de alalı epey oldu. Ancak yoğunluktan ve koşturmadan bir türlü bloga ilgi ve alakayı gösteremedim. Bu yüzden çok muzdaribim. Hayıflanmalarımı geçersek ve sadede gelirsek arkadaşlar, artık bazenoyleolur.com ödüllü bir blogtur. Lililili. :))

Haziran ayında başvurulan, Kasım ayında sonuçlanan ve Aralık’ın 17’sinde töreni olan Aydın Doğan Genç İletişimciler Yarışması’nda İnternet Yayıncılığı kategorisinin Blog alt kategorisiyle yarışmaya katılıp yarışmacı arkadaşlara başarılar dilemiştim. Elbette yarışmayı unutup aylar sonra yarışmaya katılan bir başka arkadaşın hatırlatmasıyla aklıma geldi. Ancak yine son 4-5 aydır bloga yeterince ilgiyi göstermediğim için pek umutlu olduğum söylenemezdi.

Sonra bir gün sınava girmek için fakülteye girdiğimde finalist olduğum haberi suratıma şak diye verildi. Keyifsiz günün neşeli bir hâl almasını sağladı. Finalist olduğumu bildikten sonra da sevgili bloguma kollarımı açıp sevemedim. Hep bir hengame yaşadım ve uzak kaldım. Bu yüzden olsa gerek hatalarımı bildiğim için ödül törenine giderken de birinciliği beklemiyordum. Dediğim gibi hep bir üçüncülük vardı aklımda. Üçü de çok severim, onun da etkisi büyüktür.

Ödül töreninin çok güzel geçtiğini yine çılgınlarca eğlendiğimize girmek istemiyorum. Sonuç olarak üçüncü açıklandığında ikinci olmuşum diye sevindim. Sonra ikincinin ismi açıklandığında küçük çaplı şoktan sonra “bazenoyleolur.com” hep benim yanımda diyebildim. Ziya Kürküt sunuculuğunu yapıyordu ve bazenoyleolur ile ilgili espri yapmaktan geri kalmadı. İrfan Değirmenci’den de ödülümü aldım.

Asıl tuhaf olan ise Seçil’in ve hocalarımın ikinci olana o kadar çok sevinmeleriydi. İkinci de olmadığım için birincilik artık bendeydi. Ancak onlar ikinciye o kadar çok sevindiler ki bir an benim için değil de ikinci için orada olduklarını düşündüm. Hatta tüm gece de bunun üzerine espriler yaptık durduk. Başlı başına çok keyifliydi.

bazenoyleolur.com’un ödül almasında en çok siz okuyanların katkısı olduğunu biliyorum. Benim yazmayı bıraktığımda dahi mailler atarak beni hiç yalnız bırakmadınız. Şarkılar göndermekten eksik kalmadınız. Varlığınızı her daim hissettirdiniz. Sanırım o yüzden bu başarı benden daha çok beni yalnız bırakmayan sizlere geliyor.

Hiç tanımadan bazenoyleolur’u sevdiniz ve yalnız bırakmadınız.

Her birinize tek tek teşekkür ederim.

Aslında Ben Yokum

Ne çok olmuş buraya yazmayalı. Aslında çok kez bir şeyler yazmaya başlayıp ikinci paragrafta taslaklara gönderdim. O değil, bu değil, şu hiç olamaz diyerek ne çok zaman geçirmişim fark etmedim. Sahi bu arada 2013 de aynı 2012 gibi değil mi ya?

Yoğun final haftalarını ardımızda bıraktık çok şükür. Onca sinir stres hepsi şu üç günlük dünya için çok fazla değil mi a dostlar? Onca sinir ve stresten sonra adam gibi tatili hak ettim, hak ettin. Hepimiz hak ettik yahu. Şu an sadece 5 dersim açıklanmış olsa da diğerlerinden de büte kalmayacağımı düşünüyorum. Böylece bütsüz tatilimi 1 aya uzatmış görünüyorum.

Pazar günü temizlikle İzmit’te son günümü bitirdim. Ahh bu arada Pazartesi günü bir staj görüşmem vardı. Bu yüzden Pazartesi erkenden kalktım. Kahvaltıları ne kadar çok sevsem de kahvaltıyı tek başına yapmayı bir türlü sevemedim. İşte bu yüzden çok çabuk hazırlanıp elimde bavul ilk otobüse atlayıp İstanbul’a geçtim. Oradan Taksim sonra Nişantaşı ve sonra arkadaşımla görüşüp heyecanlı bir staj görüşmesine geçtim.

Görüşmeden önce tüm şirketi araştırdığım için kapıyı açan kadının bile adını bildiğimi fark ettim. Çok sıcak bir karşılamadan sonra görüşmeye başladık tabi. Bu görüşmenin benim için ilk önemli anlamı da kariyerimdeki değişikliğe attığım ilk adım oldu. Mezuniyet yaklaşırken bırakıyorsun o beş parasız olsam bile gazeteci olacağım düşüncelerini. Elimde başka bir kariyerde olsun istiyorsun. Biz iletişimcilerin de işte en büyük problemiydi bu. Bir mühendis değilsin ki yerin doldurulmasın. O bölümü okumamış daha düşük ücretle çalıştırabilecekleri biri varken, seni tercih etmemeleri için o kadar geçerli(!) sebepleri oluyor ki.

Diyeceğim o ki görüşmeye çok heyecanlı başladım. Ama tam bir sohbet havasında geçti. Hatta saatlerce sohbete devam edebilirdim. Benden düşünmemi istedi, sonuçta aklında acaba mesleğimde mi kariyer yapsam diye düşünebilirsin dedi. Zaten aklımdaki sorular da tam olarak buydu. Tam olarak emin değildim ama bir yerlerden başlamadan da emin olamazdım. Yaşamak ve görmek gerekiyordu. Sadece düşüncelerinle hayatına yön veremiyorsun. İşte şu an benden telefon bekliyorlar. Tamam deyip takvimimi gönderdikten sonra İstanbul’da staja başlayacağım. 4 gün İstanbul, 3 gün İzmit yoğunluğunu kaldırabilecek miyim asıl korkutan bu beni. Bunu da zaman gösterecek.

Tatilimin ilk günü iş görüşmesi ve yollarda geçti. Bugün de şöyle bir İnci’nin yanına gidip kahve içerim diye planlanmıştı ancak son 2-3 haftada öyle yorulmuşum ki gece kafamı yastığa koyduğum an yarın evden çıkacak halim olmadığını anladım. İşte o saat bu saattir evden dışarı çıkmadım. Açtığım müziğimi, okudum kitabımı. Benim için tatil demek kesinlikle bu olmalıydı.

Çok şatafatlı tatil planlarınızı anlayamıyorum. Benim için tatil demek kendime zaman ayırmak demekti. Sevdiğim kitapları, arşivlediğim filmleri izleyip saatlerce yorum yapmak demekti. Sıcak çikolatamı içip pijamalarımla odadan odaya gezmek demekti. Hatta şöyle 1 hafta geçirmek istediğimi bile itiraf edebilirim. Ama ne mümkün. Yarın kitap fuarına gidip oradan da İnci’nin yanına geçip beyaz çikolatamı içeceğim.

İzmit’ten ayrılınca İzmit’i özlüyorum.

Hiçbir şey

blt

İzmit’in kasvetli sabahlarına gözlerimi açtığım zamanlar, içimde hep derin bir sızı birikiyor. Tarif edemediğim ve nedenini bilmediğim bir hüzün en kırılgan noktalarımdan sarmalıyor. Dokunsam sanki orada ama yaklaşsam göremiyorum. Ben de o zaman her şeyi bir kenara bırakıp o günü ölü kabul ediyorum.

Ölü numarası yapmak istiyorum. Sadece günü değil kendimi de kaybetmek istiyorum. Nedendir hala bilmiyorum günlerdir kabus görüp uykudan sıçrayarak uyanıyorum. Ne gördüğümü hatırlamıyorum. Sadece hep bir korku ve sıçrayış aklımda kalıyor. Bilinçaltıma sen neler karıştırıyorsun diye sormak istiyorum ama aldığım cevaptan hoşnut olamama ihtimalim beni endişelendiriyor. O yüzden ben sormuyorum, o da anlatmıyor. Kendi aramızda gizli saklı anlaşmalar yapıyoruz.

Kabusları bir kenara bırakırsak yine düzensizliğe yelken açtım. Ne zaman uyuyorum, ne zaman uyanıyorum ve hangi ara yemek yiyorum bilmiyorum. Hepsi birbirine girdi ve bir türlü düzene girmek istemiyorlar. Halbuki sabah gözlerimi dinç bir şekilde açıp güzelce kahvaltımı yapsam ardından biraz yürüyüş sonra öğle yemeği ve sonra da akşam yemeği ile günü bitirsem ne güzel olurdu. Hatta bazı gecelere sıcak çikolata ile bazı gecelere de sahlep ile son verebilirim.

Günün yorgunluğunu biraz müzik, biraz sıcak çikolata ve biraz da kitap ile bitirmek istiyorum ama artık ne ara bittiğini bile bilmiyorum. Kafamı koyduğum yerde uyuyakalıyor, bir kaçış sezonuna giriyorum. Otobüste uyuma modalarım başladı. Bir gün gözlerimi bambaşka bir yerde açacağım ve panik bir halde kendime bağırıp duracağım. Bilmiyorum, her şey olabilir.

Gideyim de biraz Beirut dinleyeyim.

Siz de hiç beni özlemeyin tamam mı?

Çok şey yapmam gerekirken hiçbir şey yapmıyorum.
Hep biraz boşvermişlik, biraz sıkıntı ve az biraz da serserilik var.

Sonun Başı

Çok şey vardı yine.
Eskisinden belki farklı, belki de tam olarak aynı.
Hiçbir şey değişmiyor.
Yine anlamsız  ve gereksiz onca kelime.
Bu sıralamada bir yanlışlık var.
Sıfırlanmıyor.
Hep bir eksik.
Konuşmak istemiyorum.
Anlamıyorlar.
Hepsini boğazıma dizip bırakıyorlar.
Kusuyorum.
Uzaklarda bir yerde.
Yerler çok yanlış.
Nefes almakta bu kadar zorlanmamalıyım.
O hâlde gideyim.
Durumun vahameti bazen korkutabiliyor.
Neyse ki kaçmak çok güzel bir şey.