bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘Günce’ Kategori Arşivi

Özet Geç

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=OBn5wOzHIbE?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>
Yazmayalı yine dağ başını duman almış. Ama temayı değiştirdim. Baya baya yıllar sonra ayy onu beğenmiyorum, bunun burası şöyle, şunun burası böyle derken temayı değiştirdim canlarım. Umarım siz de beğenirsiniz. Yani ben hala alışamadım. Ara sıra eski temaya geçecek gibi oluyorum sonra hemen kendime gelip şişşt aklını başına al diyorum. Alışkanlıklarımdan vazgeçmekte her zaman sorun yaşıyorum. Belli bir düzene alıştıktan sonra o düzenin değişmesi sinirlerimi bozuyor. Bu arada temanın istediğim gibi olma konusunda bana yardımcı olan Mert’e çok teşekkür ederim. Günlerce sürecek eziyetten beni 1 gecede kurtardı.

Hayır ben ne zaman bu kadar uzaklaştım blogtan hatırlamıyorum. Bakıyorum küçücük olanlar eşek sıpası olmuşlar. Nurçin’e denk geldim, küçücük kız liseye geçmiş sanırım sonunda. Girişimiyle şimdi birçok üniversitede konferansa katılıp projesini anlatıyor küçük arkadaşıyla. Mert’e bakıyorum üniversiteye başlamış. Hayır bu küçükler büyürken bizler aynı yaşta kalsak sorun değil. Biz de eşek kadar olduk yahu.

Kız kardeşim bu yıl üniversiteye başlayacak. Erkek kardeşim ergenlik döneminde, sesi oldukça garip bir hal aldı. Benim üniversiteden mezun olmamın üstünden ise neredeyse 1 yıl geçti. Zaman dediğin şey gerçekten çok çabuk geçiyor. Fransa”da 7 ayım bile bitti.

Neyse kendimi bu zaman kavramıyla sıkmak istemiyorum. Güzel olaylara gelelim. Mesela sonunda bahar geldi buralara. 2 hafta üst üste kapalı hava yağmurdan sonra sonunda güneş içimizi ısıtmaya başladı. Güneşin artık bizii terk etmemesini istiyorum. Etmezsin değil mi? Etme, yoksa küser giderim buralardan.

Giderim derken Mayıs’ın 8’inde İstanbul yolcusu kalmasın diyoruz tabii ki. Almanya’dan gideceğim ve sanırım Almanya’daki şehre ve havalimanına ulaşana kadar sekiz tren değiştireceğim. Evet evet yanlış duymadın sekiz tren. Bunu düşününce ayy içime karabasanlar basıyor. Bavullar ve sekiz tren. Şans dileyin belki blablacar’da uçak saatime yakın oralara giden olur.

Bir de onun dışında başka kafamı kurcalayan ciddi şeyler var. Ama o kısma şu aşamada hiç girmek istemiyorum. Belirsizlikler hiçbir zaman yakamı rahat bırakmayacak. O rahat bırakmıyorsa ben kaçmaya çalışırım diyeceğim ama ne yazık ki kaçabildiğim de yok. Kendi kendime stres yapıp kendi düşüncelerime hapsoluyorum. Oluyor böyle şeyler. Bazen öyle olur.  

Bu arada Prag, Budapeşte ve Marsilya yazısını Paris’e gitmeden hazırlayacağım. Üzerinden 1 yıl da geçse o yazıları hazırlayacağım. Kendime söz verdim. Ayrıca tedavimle ilgili de detaylara gireceğim. Toplanın kızlar bu eziyete son vereceğim diyeceğim. (DİYEMEDİ)

Artık bana küsüp mail bile atmaz oldunuz. Hiç hoş değil.

Sizi özlüyorum.

Au revoir! 

Burundan Nefes Almak İptal!

hasta

Aslında bu fotoğrafı koymayacaktım. Bir yerlerde görmüş olduğum bir fotoğraf vardı onu koymak istiyordum ama bulamadım. Kırmızı battaniyeye sarılmış bir yandan burnunu çeken ve bir yerden sıcak içeceğini içen bir kadın fotoğrafı… Evet dün akşamki halim tam anlamıyla buydu. Ekstra olarak kupa bardağım da kırmızıydı.

Günlerdir hastalıktan sürünüyorum. Sürünmek ama ne sürünmek. Perşembe sabahı gözlerimi hasta olarak açtım. Gecesi oluk oluk burnum kanadı, sabahı yine burnum kanadı. Ofise gittim tabii ki pek bir şey yapmadım. Hatta hiçbir şey yapmadım. Kanayan burnum ve yaşaran gözlerim neticesiyle eve gönderildim. Eve gelirken gözlüklerimi aldım. Evet evet artık gözlük kullanıyorum. 1 numaralı miyopum artık! Bu da hayırlı olsun. Sonrası allak bullak.

Gün o gündür günlerden Pazar akşamı ben hala iptal vaziyette yatağımdayım. Sıkıntıdan izlediğim seri filmleri tekrar izledim ve arşive yeni birkaç Fransız filmi ekledim. Ama ben hala burnumdan nefes alamıyorum. Tabii bu süreçte baba ocağından ve anne kucağından çok uzakta olmanın bana verdiği yetkiye dayanarak kendi kendimin doktoru ve bakıcısı oldum. 

Baba ocağından ve anne kucağından uzakta hastaysanız size yapılacak birkaç tüyo verebilirim. Öncelikli olarak sakin olun, önceki hastalıklarınızda da yalnızdınız şu andada. Bütün bir gücünüzle kalacağınız oda dağınıksa toparlayın. Dağınıklık ve varsa toz hastalığınızı daha da ileri boyuta taşıyacaktır. Göz bunalması diye de bir şey var. Onu da ben açıklayacak değilim size. Nerede kalmıştık? Odayı toparlıyoruz.

Odayı topladıktan sonra çok yoruldunuz bu yüzden hemen güzel bir ılık duş alıp dinleniyorsunuz. Canınız yemek yemek istemiyorken bir de yemek hazırlamak zorunda olduğunuzu düşündüğünüzde üstünüze karabasanlar basıyor. Ancak bir şeyler yemek ve hiç olmazsa bir ağrı kesici içmelisiniz. Tabii burada sizlere ne güzel ilaçlar kullandığımı söylemek isterdim ama diğer tedavim dışında hiçbir ilacım olmadığı için ben sadece ağrı kesici içebildim.

Bir şeyler yedik, ağrı kesiciyi içtik ve uzanmaya devam ettik. Sıkıldığımız için film ya da dizi ya da oyalanacak lanet olası bir şey açtık. Yaptığımız hiçbir aktiviteden zevk almayacağız. Önce bunda bir anlaşalım. Sadece zaman geçirmeye çalışıyoruz. Bu süreçte iyileşeceğinizi sanırken daha da kötü olacaksınız. Burundan nefes almak tamamen iptal olacak. Çeşit çeşit yöntemler denemiş biri olarak hiçbirinin işe yaramadığını söylemekte fayda var. Ama bir çay bardağına iki çay kaşığı tuzu koyup burna çekmek biraz olsun rahatlatıyor. Sonra buharla birlikte sucak duş almak orta düzeyde sizi rahatlatacak. Yine kötü olacaksınız. En iyisi uyuyayım diye düşüneceksiniz. İşte şimdi asıl tüyo burada. Burnunuzun genelde biri tıkalı olur. Ben ikisini tıkalı düşünemiyorum zaten. Her zaman biri daha fazla zorlar.Eğer yatarken kapalı olan burnunuzun tarafına değil de açık olan burnunuzun tarafına dönüp yatarsanız burnunuzdan biraz daha rahat nefes alabilirsiniz. Hatta bir an açıldığını bile düşünebilirsiniz. Böylece uykuya dalabilirsiniz. Umarım siz de benim gibi tersime dönünce uyuyamayanlardan değilsinizdir. Çünkü ben ne kadar ters olarak uyusam da gece bir şekilde kendi yönüme dönüyorum ve o burun yine tamamen iptal olup beni uyandırıyor.

2 gece ve tabii ki devamı olarak gündüzleri kanayan burnum Cumartesi günü ve gecesi kanamadı. İş bu noktada üst paragrafta açıkladığım terse dönünce tamamen iptal olan noktada düğümleniyor. Nefes alamıyorum diye çıldıra çıldıra gece 4’te uyandım. Kortizonlu spreyi günde en fazla 2 kere sıkmam gerekiyordu. Ben ne kadar o 2 kereye uymasam da ağır olan o ilaç bile bana mısın demiyordu. Ayrıca bütün ilaçlarım kortizonlu. Doktorlara lütfen bir kortizonu daha bedenim kaldıramayacak desem de dayıyorlar kortizonu. Yıl sonuna bir dünya olarak girip yanında tansiyon ve şeker hastalığını da götürecek gibi görünüyorum.

Ara veren burnum bugün yine tam gaz devam ediyor. Kanıyor da kanıyor. Evet nedeni kuruluktan ama griple birleşince sancılı bir süreç geçirtiyor. Şimdi yukarıda kendi kendimin doktoru olduğumu ilan ettiğim için hemen şöyle bir hastalık geçmişime göz geçirdim. Müjde alerjik rinit!

Yine de bütün hafta sonumu içtiğim karışımla hafiflettim. Bir de günde 2 litre su tükettiğim için çok faydası oluyor. Lipton’un nane limon çayına balı, karabiberi ve limonu sıkıp güzelce karıştırdım. Acı acı iki saatte bir içtim. 4 günün sonunda en azından bloga girip bir şeyler yazabilecek kadar iyiyim.

Yalnız başıma hastayken bile ayaktayken bazı saygısız insanların hayatımda hiç yeri olmadığına böylece karar verdim. Bir de bazı insanlar iyi ki var.

Pazarsal Düşüşler

jvOpn5c

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=LA-r0pL85Tw?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>

Güzel bir Pazar kahvaltısı yaptım bugün. Saatlerce toplamadım masayı. Biraz dışarıyı izledim, lapa lapa kar yağıyordu. Sonra ki baktığımda ise durmuştu. Keşke biraz da hayatımda yapabilsem bunu dedirten türden güzel bir temizlik yaptım.

Panjurları açtım boydan boya. Biraz gün ışığı ve biraz soğuk bazen insanı en çok kendisine getiren şey oluyor. Bir de kahve ve müzik eşlik ettiği zaman bir başka boyut oluyor. Şarap içmek isterdim o ise bir başka konu. Belki bir ara o konuya da gireriz. Neden olmasın?

Değişik şeyler yapıyorum şu sıralar. Sabahlara kadar araştırma yapıyor, yaptığım araştırmaları not alıyor, durmadan okuyorum. Uyumadan önce ise kesin olarak bir şeye karar vermiş olarak uyuyorum. Uyandığımda ise uygulamaya geçmenin zor olduğunu düşünüp hepsini rafa kaldırıyorum. Yaptığım bütün araştırmalar da gereksiz ve yersiz oluyor. Olsun demeyeyim öyle değil mi? Kendime yeni bir hobi edinmiş gibi düşüneyim.

Tabii diğer hobimlerime gelince hepsi kendi halinde. Sıhhatlerinin iyi olduğunu düşünüyorum. Ben mi? Havalar artık gülmeye başlasa da ben artık biraz koşsam diye resmen gün sayıyorum. Koşup koşup bu şehir yuvarlak ya çok ilginç diye her seferinde şaşırmak istiyorum. Küçükken de küçük bir krosçuyken çeşitli şeylere şaşırırdım. Mesela toprak ayağımın altından kayıp giderken sonsuzluğun vermiş olduğu hissin büyüsü oldukça ilgimi çekerdi. Daha çok koşmayı da bu şekilde başarıyordum sanırım. Şimdi biraz koşunca tıkanıyor, nefes almak da zorluk çekiyorum.

Geçen ay Çorlu’ya gittiğimde çocukluğumun geçtiği sokakları ve okuduğum okulları gezdim. Aldığımız kupanın karşısına geçtim ve şöyle bir baktım. Hocamızın o zaman yazdığı bütün rakamları o kadar dikkatli izlemiştim ki o zamandan beri önemli tarihleri onun yazı stiliyle yazdığımı o an fark ettim. Ne çok geçmiş zaman.

Çocukluk arkadaşımla karşılaştım. Tanıyamadık tabii birbirimizi. Sonra nasıl olduysa yok artık diyerek birbirimize sarıldık. Onu tanıyamamış olabilirim ama parmağımda bıraktığı yara izini unutamam. Saatlerce oynadığımız aksiyon dolu oyunları andık durduk. Her şeyin temelinde yakalamaç varmış. Çocuklar neden bisikletli yakalambaç oynar diye durduk ve birbirimize ciddi ciddi sorduk. Tanıdığımız bildiğimiz kim varsa hepsini güzel güzel andık.

Evlenip çoluk çocuğa karışanları ise imrenerek andık. Yani ben öyle andım. Kendisi de yaza düğün yapıyormuş sonuçta. Nasıl şaşırıyorum böyle evlilik kararları alınmasına anlatamam size. Ben acaba şunu şuraya mı koysam diye bile aylarca düşünürken böyle ciddi bir konuda hayat ya hayatların ortaya koyulduğu bir durumda nasıl böyle birden kararlar verebiliyorlar anlamıyorum. Annem çok düşünme karar kendiliğinden veriliyor dedi. Benim gibi neredeyse hayatın kulaklarından tutup tavana asma cüretinde bulunan kontrolcü kızına düşünme ve bırak diyor.

Bıraktım dostlar.

Hayatı da bıraktım, zamanı da kendimi de. 

Su aksın beni de yolunu da bulsun. 

Sonra Neler Yaptın Tuğba?

noel

Bazen çok şey biriktiriyorum. Onu mu anlatsam bunu mu anlatsam derken hiçbir şeyi anlatamıyorum. Öylece o günler geçip gidiyor. Ama en azından Noel’in ilk başları kaçıp gitmesin diye buraya not düşeyim istedim.

Fransa’ya geleli yarın tam 3 ay  oluyor . Kocaman bir 3 ay. Zaman nasıl çabuk kadar geçti anlamadım bile. Her şey hızlıca gelişti ve bir baktım buraya geleli 3 ay olmuş. İnsan şaşırıyor.

Geçen hafta itibariyle tüm şehri ışıklar sardı sarmaladı. Noel’e hazırlanıyoruz. Ben de daha çok yeni yıla… 2014 tam istediğim gibi geçmedi nedense. Halbuki bu yıl ilk defa başka bir ülkedeyim. Ama işte bazen sevmeyince sevemiyorsunuz. Bu yüzden ben de yeni yıldan bütün umutlarımı, isteklerimi ve hedeflerimi daha geçen ay dileyip yeni yıla kadar hazır olmasını istedim. Yılbaşında hepsini isteyince yetişmiyor malum.

Geçen hafta Noel Marketi’nin açılışına gittim. Açılış benim için çok vasattı. Türkiye’de bir şeyin açılışı varsa çılgınca şeyler yapıldığı için kuru bir dans ve orkestrasız şarkı tatmin etmedi beni. Bugün de öğrendiğime göre o dans kıyafetleri Alsace bölgesine özgüymüş. Ama emin değilim. Yani kırmızı ve beyaz rengin noelden geldiğini düşünmüştüm. Ama bir bölgeye özgü olabilecek nitelikte bir elbise olduğunu düşünmüyorum.

Açılışta binlerce insan vardı. Yerinden kıpırdayamıyordun bile. O kadar kalabalıktı ki sahneyi de sinevizyonlardan izleyebildim. Sonra zamanı geldi ve düğmeye bastılar. Düğmeye bastıkları an bütün şehrin ışıkları yandı. Çok güzel bir manzaraydı. Daha sonra ise yine bir düğmeye basarak en büyük Noel ağacının ışıklarını yaktılar.

Cuma akşamı da Ayben ile Noel Marketi’ni gezdik bol bol. Sıcak şarabın tadına bakıp enfes Belçika patateslerinden yedik. Hala denemeye fırsat bulamadığım kokusu çok güzel olan bitki çayı aldık. Noel Marketi’ni gezdikten sonra Protestan Kilisesi’ndeki Noel Orkestrasını izlemeye gittik. Fransızca, Almanca ve Alsace diliyle şarkılar ve ilahiler dinlenmeye değerdi.

Bu hafta da fotoğraf çekeceğim bol bol.

 

Bisikletim Çalındı Bundan Önemli Şey Yok.

Biliyorum yazının başlığı sonuç cümlem oldu ama yapacak bir şey yok. Şu an tüm Fransa’da kırmızı alarm vermek istiyorum. Her yere bisikletimin fotoğrafını yapıştırıp wanted demek istiyorum. Çünkü bisikletimi istiyorum.

Olayı başa olacak olursak, rezalet bir gün geçiriyorum/z.

Birkaç gündür kendimi zaten iyi hissetmiyorum. Dün boyacılar gittikten sonra tüm evi temizledik. Gecenin bir yarısı neyse yarın tüm eziyet bitecek. Yarım kalan mutfak bitecek ve çamaşır makinesi gelecek diye kendimizi avuttuk. Sabah uyanıp çamaşır makinesini ve boyacıları beklemeye başladık. Sabah erkenden uyandık ama tabi ki yine köpek boyacılar gelmedi. Tamam yine geç gelecekler dedik. Çamaşır makinesi için arayıp 3 ve 5 arasında geleceğiz dediler. Biz de 5’ten sonra çıkıp markete gideceğiz ve ardından sonra tüm evin her şeyi bittiği için kutlama yapacağız diye düşündük.

Ama evdeki plan çarşıya uymadı. Pazardan aldığım nar eve geldiğimde bin tane olmadı. Çürümüş çıktı. Ne diyorum ben ya… İşte boyacılar geç gelmeyi bırak hiç gelmedi. Fransız olsalar hayatta böyle bir şeyi yapmazlar, Türk olsalar zaten çoktan ev bitmişti. Ciddi olmayan ve bir o kadar da aptal olan bu iki insan keyfi olarak bugün de gelmedi. 1 aydır bitmek bilmeyen ev iyice beni çıldırttı.

Çamaşır makinesi geldi en azından diye kendimizi avuttuk. Hadi markete gidelim dedik ve yürüyerek markete gittik. Geldikten sonra mutfak iptal olduğu için dışarıda yemek yemeye gidelim dedik. Kutlama olmayacaktı ama en azından yarın bitecek dedik kendimize. Bahçeye bir çıktık o da ne?

Bisikletim yok. BİSİKLETİM YOK! 

Diğer bisikletlere iyice bakıyorum hani benimkisi diye inceliyorum YOK! Nasıl olur bu bahçe kitli, hem de öyle normal kitli değil. Kapı duvar. Anahtarla bahçeye girip evlerimize giriyoruz. Mümkün değil bir başkasının çalması. Komşular?! Kesinlikle komşular ya da komşulardan birinin misafiri çaldı. Bu korkunç. Komşumuz hırsız çıktı. Tamam hırsız ol ama benim bisikletimi geri ver noğlur ya. Kaç euro verdim ben ona. Şimdi bisikletsiz ne yapacağım ben?

Bisikleti unutmaya çalışarak birkaç yer aradık Petite France’de en sonunda crept yemek için bir yeri seçtik. Hayatımda yediğim en lezzetli creptti. Nutellalı ve şekerli olmak üzere iki crepti midemize indirdik. Tabi Cinzia ile aklımızda sadece bisiklet var. Ne yapacağız belki polisi aramalıyız diyor. Ben ise sadece yoldan geçen bütün bisikletleri inceliyorum. Belki canım, biricik ve güzel bisikletim yanımdan geçer de yakalarım pis hırsızı diye ümit ediyorum. Ama nafile.

Sonra başka bir arkadaşla buluşup kanalın yanında biraz şarap içerek günü bitirdik. Elde ne var? Sıfır. Pardon çamaşır makinesi var ve Pazartesi’den beri intertimiz. Ama artık bisikletim yok.

Umarım kapıcı bisikletimi başka bir yere koymuştur. Umarım çalınmamıştır. Belki ben kilitlemeyi unutmamışımdır, belki sadece sitenin başka bir tarafındadır.

Bırakın kendimi kandırmaya devam edeyim. 🙁

Ayrıca bir gün karşılacağım bisikletimle, çünkü ben bu şehirden ayrılanana kadar bütün bisiklet duraklarını inceleyeceğim. Bir gün, denk geleceğim ve sahine hesabını soracağım.

Bugün iyi günümde değilim.

 

Kızmayın Tamam, Bir Daha Yok Bu Kadar Ara.

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=6OnVyVynhQA?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>

.
Yazı yazmaz oldum. Başta bir sürü iş güç derken bir süre sonra da o kadar aradan sonra dönmeye yüzüm olmadı. Şimdi beni sevgi dolu kucaklayın. Özellikle düzenli olarak her gün acaba yeni bir şey yazdım mı diye bakan sevgili sadık okuyucularım sevgiyle karşılasınlar. Ben geldim ve artık düzenli olarak yazacağımın sözünü önce kendime sonra da size veriyorum.

Şimdi kısa kısa neler yaşadım, neler oldu onları anlatayım…

36 gündür Strasbourg’tayım. Ama hala evde bazı işler tamamen bitmedi. İnternet üç gün öncebağlandı, sonunda. Evin boyanması ise resmen 3 haftadır sürüyor. Nasıl oluyor da sürüyor diye sormayın çok uzun bir hikaye. Bugün ve yarın umarım bitecek. Her şeyin bu hafta sonu bitmesini umuyorum. Umarım biter.

İşimi seviyorum. Çok fazla dallı budaklı ve yoruyor olsa da seviyorum. Her şeyi düzene soktuğum zaman bu kadar yormayacağını düşünüyorum. İyi ki Fransa’yı tercih etmişim dediğim anlar kadar keşke seçmeseydim dediğim anlar da olmuyor değil. Ama kendi alanımda bir işi yapmak her şeye bedel diye düşünüyorum. Başka işlerde bu kadar kendimi iyi hissetmezdim ve motivasyonum düşerdi.

Bugün itibariyle Illustrator öğrenmeye başladım. Umarım çok iyi bir şekilde öğrenirim de blogta ilginç ilginç tasarımlar yapıp sizi çıldırtırım. Şaka şaka gözünüze güzel yenilikler yaparım. Tabi pratik yapmadığım sürece öğrenmek zor olur. Zaten bir şeylerin pratiğini yapmazsan öğrenemiyorsun bu amınakoduğumun yaşamında. Küfür ettim biliyorum, çok ayıp. Ama dil konusunda çok sinirliyim o yüzden. Fransızca çok zorluyor. Önceden en ufak tek bir kelime bilgim olmadığı için çok zor oluyor. İngilizce de pratik yapsan da bir yerde tıkanıyor. Bakalım sonu ne olacak gerçekten merak ediyorum. Fransızca’ya kulak dolgunluğu için en az 6 ay veriyorum. Ondan sonra kelimeleri kusuyorlarmış sanmam. Şu an gerçekten üstüme kusuyorlar sanki. Böğürmeden konuş diyesim geliyor ama demiyorum. Çünkü dersem beni anlar. Çünkü Türk.

Yalçın’a gelirsek bu 36 günlük süreçte çok büyük zorluklar yaşadık. Hem de ne kadar zorlu anlatamam. Tepemin tası attığı zamanlar oldu. Tüm bağları kopartma noktasına geldiğimiz ve affedilemez cümleler kurduğumuz zamanlar… Sonra yine nasıl oluyor da bu adam kendisini bana affettiriyor anlamıyorum. Bir şey yapmasa dahi bir anda tekrar hayatımda buluyorum hem de eskisinden daha güçlü bir şekilde.

İşte bu 36 günlük sürecin sonunda çok güçlü bir şekilde birbirimize bağlandık.

Şimdi bu başlangıç olsun, diğer günler daha çok uğrayacağıma söz veriyorum.

Kendimi affettirmek için şarkı bıraktım size.

Bir de Yalçın’da blog açmış. Paylaşacağım sizlerle, biraz daha yazsın da öyle paylaşayım diyorum. Çünkü aylar önce açtığı bloga anca yazı yazdı ve şimdi yine hevesi geçip yazmayı bırakabilir. O yüzden önce bir yazsın, sizlerle paylaşırım. 🙂

Neler Oluyor?

Screenshot_1

Ahh ne çok yazılacak konu var anlatamam size. Ancak çok fazla yeterli zamanım yok. Ben de elimden geldiğince bir şeyleri anlatmaya başlayayım dedim. Şu an Sivastayım! Sivas 3. Kitap Günleri’nin işleyişini yürütüyoruz. Kocaeli gibi yorucu değil ama onun kadar ekşınlı da değil. Ekip olmayınca tek başına da insan bir yerden sonra sıkılıyor. İşte elime geçen fırsatlarda ben de koşa koşa bloga geliyorum. Ama kaç gündür hiçbir şey yazamıyorum.

Küçük bir özetten sonra tekrar merhaba!

Biliyorsunuz Fransa apar topar oldu benim için ve sanırım gitmem de apar topar olacak. Haftaya Çarşamba 10 Eylül’de Basel – İsviçre’ye uçuyorum. Oradan da beni karşılayacaklar ama henüz hala vizem sonuçlanmadı. VFS Global’ı her gün aramaktan canım çıkıyor, ama hala işlemde diyorlar. Bir problem olsaydı ararlardı diye düşünüyorum. Henüz beklemedeyim, en erken Pazartesi gidebileceğim zaten.

22 Ağustos’ta Ankara’ya giderek Hacettepe Üniversitesi’nden evraklarımı ve sağlık sigortamı aldım. Onları almam ile evraklarım tamamlanmış oldu. Yusuf Bey ve Merve ile tanışmak da büyük bir keyifti. 25 Ağustos Pazartesi günü ise vize görüşmem vardı ki defalarca ertelenen bir vize görüşmesiydi.

Vize görüşmesinde istenilen evrakları ve nasıl geçtiğini ileriki günlerde anlatabilirim. Şu sıralar canım hiç anlatmak istemiyor, böyle bir sıkkınlık ve bıkkınlık var üstümde.

Bugün İtalyan oda arkadaşımla tanıştık, 28 yaşında ve oldukça güzel. Hatta çok güzel. Umarım ilk tanışmamızda aldığım elektriği 1 yıl boyunca almaya devam ederim ve sıkıntı yaşamam. Ayben evin çok güzel olduğunu belirtti, ben de ona güveniyorum. Bir de bisiklet ayarlamaya çalışabileceğini söyledi. Bisiklet istiyorum bisiklet. Tabi bir de benim tek derdim alışveriş. 🙂 Heralde daha gitmeden kuaför araştıran tek insan benimdir. Birçok şeyi araştırdım ve umarım her şey yolunda olur.

Sivas Kitap Günleri çok ekşınsız… Sivas’ın havası çok kuru, dudaklarım çatladı, saçlarım mahvoldu, nefes almak da zorlanıyorum. Ama burada çok güzel insanlar tanıdım. Şebnem abla, Arzu abla ve Ferda abla çok güzel insanlar. Bu üç kadının dostluklarına resmen imrendim. Dilerim dostlukları ömür boyu sürer. Yurtdışı maceralarını dinlemekten keyif alıyorum. Alışveriş konusunda çok pis tüyolar aldım. Birazdan Kayraların uçağı inecek ve en güzel şey bu olacak. Son günlerimi de Kayra’yı severek geçirmeyi düşünüyorum. 🙂

Yakında tekrar yazacağım.

Öpüyorum.

Bu arada kitaplar dağıtıma çıkmış olabilir ya da bir iki güne çıkacaktır. 

 

Ortaya Karışık

XflIBXL

Ağustos geldi Ağustos.

Ben hala böyle bir Kasımdaymış havasıyla yaşamaya devam ediyorum. Sıcaklar olmasa bir de ne güzel olacak. Mayıs ve Haziran’ın güzel havasını Ağustos’un bunaltan havasıyla kıyaslıyorum. Yazı çok sevmekle birlikte nefes almayı zorlaştıran yanını görmezden gelemiyorum.

Günlerdir yine iki kelimeyi bir araya getirip bir şeyler yazamadım. Çok şeyler oldu, hatta o kadar çok ki neyi, nasıl ve nereden tutup anlatmaya başlasam bilemiyorum. Ben de ortaya karışık bir şeyler hazırlayayım dedim.

Bayramı ardımda bırakıp tıpış tıpış İzmit’e döndüm. Tüm kavga ve gürültü de bayram öncesinde kaldı. Bazen iyi ki böylesine büyük bir kavga etmişiz de şu an böyle iyiyiz diyorum. İlişkimiz level atladı. Saatlerce mutlulukla süren keyif kahvaltıları yapıyoruz. Hem de öyle saatlerce yapıyoruz ki akşam yemeği bile yiyecek yerimiz kalmıyor. Vanilyalı limonlu dondurma yemek için akşamları dışarı çıkıyoruz. Hiçbir şey yapmasak da çok şey yapıyormuşuz gibi yanımızdan ayrılmıyoruz. Tabi böyle bir mutluluğun sonunda nazar değmese olmazdı. Çünkü ben kendi kendine nazar değdirebilen bir canlıyım. 10 günün sonunda yine bir kriz atlattık ama atlattık yani. Sonra olmamış gibi yine mutlu hayatımıza döndük.

Bu arada insanların hayatlarında her zamna bir seçenek olmalı derken kendi hayatımda pek bir seçenek olmadan gidecektim. Ama sonra birden bir seçeneğim daha oldu ve hangisini seçsem acaba diye düşündüm. Annem yeni seçeneği çok sevmiş hatta evet işte bu artık beni daha mutlu etti demişti. Yalçın’a göre ise gitmemi istemediği bir yer ile yine gitmemi istemediği bir yer arasında fikir vermesini bekliyordum. Haklıydı ama çok komik bir söyleniş değil mi? Aklıma geldikçe bu dediğine gülümsüyorum. Ayrıntıları bazı şeyler kesinleşince daha net yazacağım. Hatta bir bir ayrıntılarına gireceğim. Birazcık daha zaman. Sizin için de benim için de…

***

26’sında Sivas’a uçuyorum. 3. Sivas Kitap Fuarı’nın da bir parçası olacak olmaktan çok mutluyum. 2 yıldır Kocaeli ve şimdi de Sivas. Beni gerçekten heyecanlandırıyor. Kitapların içinde olmak, kitap severler ile aynı havayı solumak ve hatta yayınların ilginç hikayelerini dinlemek bana çok keyif veriyor. Ancak Kocaeli’de olduğu gibi tabiki bir interteks yok. Bu yüzden nasıl olacak açık havada çok merak ediyorum.

Sivas dönüşü zaten hayatım biraz daha değişik bir hal alacak gibi. En azından bir şeylere karar verme aşamasında olabilirim. Elimdeki iki seçeneğin de olmama ihtimalini düşünerek yedek bir plan yapmam gerekiyor aslında.

***

Bu arada bu kız bile evlenmiş şokunu yaşıyorum yine şu sıralar. Liseden ve üniversiteden “bu kız mı ıyyy” dediğim bütün bekar hemcinslerim bir bir parmaklarına yüzüklerini takıp sonra o masaya oturdu. Facebookta bildiğin beyaz show var. Kimin gelinliği daha güzel, kimin düğünü daha güzel olmuş diye bakıyorum ben de.

Daha diplomayı yeni almışsın azıcık bir nefeslen, harıl harıl yıllardır okuyup şimdi de nikah masasına bu oturma acelesi neden? Koştur koştur ilişkiye başlayıp sonra yine hiç dinlenmeden evlenen onca facebook arkadaşlarımı merakla takip ediyorum. Dilerim mutlu olurlar.

Daha başka konularda diyecek birkaç şeyim daha vardı ama karnım acıktı.

Gidiyorum.

Bir de Romanya 1 aylık vize verdi. Ama proje 1 hafta ertelendiği için benim de o tarihlerde başka işim olduğu için gidemiyorum. Gidemediğim tek şey bu değil elbette. Kuzenlerle yaptığım tatil planı da rafa kalktı. Bu en çok üzeni.

İşte şimdi gerçekten gidiyorum.

Öptüm.

What’s Happening?

sky

Bir bakıma günlerim monoton ama bir bakıma da karmakarışık geçiyor. Anlamlandırmak çok zor. Şöyle neler oldu neler bitti neler yapıyorum inanın ben bile anlamıyorum.

Geçen haftalarda pasaportumu çıkarttım. Aslında pasaport çıkartma işlemlerini anlatacaktım ancak o kadar basitmiş ki anlatmaya bile gerek duymadım. Yıllardır neden bu kadar üşendim acaba çok merak ediyorum. Eğer benim gibi sizler de üşeniyorsanız üşengeçliğinizi bir kenara bırakın ve 10 dakikalık işlemle pasaportunuzu alın. Kısaca pasaport çıkartmak için yapılacak işlemleri şöyle sıralabilirim;

– Herhangi bir bankaya harç ücretini ve defter ücretini yatır. (1 gün önceden yapmanız önerilir.)

– 2 adet biometrik fotoğraf çektir. (Ben 4 tane çıkarttım.)

– Pasaport şubeye gidip önce parmak izi ver, sonra da başvurunu gerçekleştir.

Birkaç gün içinde evinize gönderiyorlar. Benim araya haftasonu girdi onu saymazsak, 3 günde geldi. Yani tüm pasaport maceramız bu. Biometrik fotoğraf için eğer aklınızda sorularınız varsa şöyle diyeyim, tek koşul takı olmaması ve kulaklarınızın görünmesi. Kalanını fotoğrafçılar hallediyor zaten. Makyaj problem olmuyor. Tabi biometrik fotoğrafın nasıl olduğunu sorarsanız normal vesikalıklardan ne kadar iyi bir güzellik bekliyorsanız o kadarını bekleyebilirsiniz. 🙂

Dil kursu zamanımı gerçekten alıyor ve ben neden tüm sene kursla ilgilenmediğimi ve pek önemsemediğimi düşünüyorum. 1 ayda aşırı bilgi yüklemesi yapmaktan ara sıra fatal error veriyorum.

Onun dışında nasıl olsa pasaportu çıkarttım diyerek geçenlerde kısa süreli bir iki projeye başvurmuştum. Neden bilmiyorum ama Romanya projesinden çok pozitif bir enerji almıştım. Başvurular 1 hafta mailime geldi. Sonuçlara tıkladım ve kocaman yazılmış adımı gördüm. Evet, 11-18 Ağustos tarihleri arasında Romanya’ya gidiyorum. Brasov’a gideceğiz. Araştırmalarım sonucunda çok tatlı bir şehir olduğunu öğrendim. Gidince de ayrıntıları bildiririm.

Bugün vize görüşmesine gidecektim ancak davet mektubumda adres eksikti o yüzden adresi bekliyoruz. Yarın vize görüşmesine gideceğim Bayram sonrasında da inşallah vizemi almış olurum. Benim için şans dileyin.

Danimarka için aksilik olup olmadığını ise bayramdan sonraki hafta öğrenmiş olacağım. Asıl en çok onun için şans dileyin. Bir problem çıkmadan kesinleşsin ve hazırlıklara başlayayım istiyorum.

Ayrıca sevgili okuyucular bugün çekiliş başlatacağım. 10 kişiye kitapzen.com sponsorluğunda kitap hediye edeceğim. 🙂

Not: Fotoğraf yap-poz.com’dan Onur’a aittir.