bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Yazmasaydım Delirirdim!

1

Araya kilometreler girdikten sonra ne kadar yakın olursanız olun birçok şeyden bihaber oluyorsunuz. İlk zamanlarda susmak bilmeyen telefon konuşmaları yapıyorsunuz sonra mailleşiyor ve hatta çok sık görüntülü konuşmalar yapıyorsunuz. Ancak bunların hepsi zamanla azalıyor ve artık çok nadir görüşmeye başlıyorsunuz. Bunlar doğanın kanunu haline geliyor.

Tüm yaşanılan kopmalara rağmen aylar sonra bile görüştüğünüzde hiçbir şey olmamış sanki hiçbir şey değişmemiş gibi konuşmaya başlıyorsunuz. Arkadaşlık bu olsa gerek diye içinizden geçiriyorsunuz. Öyle de oldu.

Esra aradı aylar sonra. Anlat bakalım neler oldu, nasıl geçti bu aylar ve bundan sonraki süreçlerde seni neler bekliyor diye sordu. Yine her zamanki gibi nefes almadan sorular soruyordu. Ben de cevap vermeden başka sorular soruyordum. En sonunda ikimizde pes edip her şeyi güzelce birbirimize anlattık.

Geçen yıl aktif hayatın, sancılı bir hamilelik dönemi ile durağanlaşması ve ülkesinden uzakta olmasıyla ağır bir bunalım geçirdiği dönemde ona verebileceğim en güzel tavsiyeyi verdiğimi söyledi. “Yaz yazmazsan delirirsin, yazmasaydım kafayı yerdim. Kendini yeme kelimeleri ye.” demiştim geçen yıl. Şimdi telefonda bana dedi ki “Yazmasam delirirdim. Tavsiyeni kendin de uygula, yazmazsan delirirsin. Yazmayı sakın bırakma.” dedi. Aslında burada yazmayı bırakma dediği şey “Bana mail atmayı kesme, uzun uzun mail yaz.” demesiydi. Çok açık bunu biliyordum. Ama bilmemezlikten geldim.

Hala ne yapacağıma karar vermediğimin çok farkında olan ve programlamadan huzura eremeyeceğimi bilen Esra, hepsini yap dedi. Kafayı yemiş olabileceğini düşünmeye başladım. Esra’nın da bir an önce buralara dönüp azıcık kendisini dağıtmaya ihtiyacı olduğunu anladım. Sonra ne demek istediğini açıklayınca, “Ohh, çok şükür hala kafayı yememişsin.” dedim.

Toprak’ın ağlamasıyla konuşmamız son buldu. Sonra yazmasaydım delirirdim diye yeni bir blog açmayı düşünmüştüm ki biraz arayınca böyle bir blog karşıma çıktı. Onu okumaya başladım, henüz okumam bitmedi, bitirdikten sonra blog incelemesi yapabilirim.

Henüz hala ne yapacağıma karar veremedim. Her sabah başka bir şeye karar vermiş uyanıyorum, öğlenleri şiddetle ondan vazgeçip gece ise bambaşka bir kararla uykuya dalıyorum. Hepsini yapacaksam ise önümde çok uzun bir zaman gerekiyor. Birilerinden vazgeçmem gerektiğinin farkındayım. Yine de gözüme kestirdiğim birkaç  yere iş başvurusu yapmaktan geri kalmıyorum.

Dün kitaba gömülmüşken başvurduğum bir şirketten aradılar. Hadi şuna da başvurayım dediğim ve en az 3  yıl tecrübe isteyen bir şirketti. Geri dönmelerini beklediğim gibi şartların bana uymayacağını da bekleyemezdim. Beyefendi anlattı sordu, sordu anlattı ve doğal olarak bir tepki bekledi. Benim biraz düşünmeye ihtiyacım var; olumlu bir karar verirsem sizi arayacağım. Teşekkür ederim dedim ve görüşmeyi dahi kabul etmedim. Elde var sıfır. Beni beğeneni ben beğenmem, benim beğendiğim ise beni beğenmez. Yoksa ben zurna mıyım ha?

12 Haziran’a kadar vaktim var. Yurtdışı mı yoksa başka zımbırtı mı karar vermiş olmamı bekleyen aileme ellerimi açıp “Pır pır ederken canlandı, ellerim bomboş kaldı.” dememeyi diliyorum.

Bir de buraları özledim. Hem de çok özledim.

Bazen öyle olur. 

Yorumlar

  1. Adınız?
    09 juin 2014 à 18:58 (10 ans ago)

    İçler dışlar çarpımı elzem… Olur öyle bazen .

    Répondre

Yorum Alanı to Adınız?

Cliquez ici pour annuler la réponse.