bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Posts Tagged ‘prag’

En çok seni sevdim Prag.

Prag’ta ikinci günümüz sabahın köründe uyanıp bir şeyler atıştırarak başladı. O sırada da gezeceğimiz bütün yerlerin rotasını çıkarmaya çalıştık. Her yeri görecektik ve bazı yerler birbirinden tabii ki uzaktı. Ama sorun değildi, çünkü ücretsiz topluma taşıma var. (Şişşşt, kimse duymasın.) Ne kadar toplu taşıma da kullanacak olsak iyi bir rota belirlemek gerekiyordu. Yoksa bazı yerler atlanabilirdi. Planımızı yaptık ve ilk olarak kahve içeceğimiz o müthiş mekan için yollara düştük.

Mama Coffee (Adres: Vodičkova 674/6) 

2Mama Cafe’nin kapısından içeri adımımızı atar atmaz gerçekten çok beğendik. Sevimli çalışanları ve ferahlığıyla hemen kendisini sevdirdi. Ayrıca içeride çok güzel tasarımlar da mevcuttu. Satın alabileceğiniz fincanlar, el yapımı ürünler ve kahveler. Yolunuz Prag’a düştüğünde öğle kahvenizi mutlaka Mama Cafe’de içmelisiniz. Pişman olmayacağınızın garantisini verebilirim. Fiyatları da oldukça uygundu. Mama Cafe’den çıktıktan sonra görmezsek olmaz dediğimiz mimariyi görmek için tekrar tramvaya bindik.

Dans Eden Ev (Adres: Rašínovo nábřeží 80, Praha 2)

JoUM2ofGörmezsek olmazdı ama görünce de vaaaovvv diye saatlerce önünde kalmadık. Hoş ve değişik bir mimarisi vardı. Fotoğrafını çektik ve tabii ki önünde fotoğraf çekildik. Bunları yaptıktan sonra da binanın önünden ayrıldık. Siz de gidin ve görün. Ben daha çok o binanın içindeki ofislerden birinde çalışmak isterdim. Güzel yani, böyle bir binada çalışmak.

_MG_9011

Ünlü Charles Köprüsü’nden geçerek Prag’ın öbür yüzünü tanımaya hazırdık. İlk karşımıza Komünizm Kurbanları Anıtı geldi. Gerçekten insanı etkiliyordu. Sonra Prag manzaralarını izleye izleye yürüdük. Buralarda yürümek beni inanılmaz mutlu etmişti. Hava soğuktu ama yürümek çok keyifliydi.

Velká Klášterní Restaurace (Adres: Strahovské nádvoří 302)

Uzun bir süre yürüdükten sonra ev yapımı bira diye dikkatimizi çeken değişik bir yer oldu. İçeri girdiğimizde de gerçekten değişik bir yerdi. Masalar uzun ve bölüm bölümdü. Sanki bir kilisenin içi restaurant olarak dizayn edilmişti. Ben de öyle bir his uyandırdı.

Prag’ın bu bölümünü keşfederken yorulacaksınız ve bu yorgunluktan müthiş bir keyif alacaksınız. Bu restaurantta yemeğinizi yerken ya da ev yapımı biranızı içerken dinlenebilirsiniz.

_MG_9038Bu yukarıda gördüğünüz gözetleme ya da seyir kulesi bu bölgeye çıktığınız ilk zamanlarda karşınıza geliyor. Zaten okları takip ederek o bölgeyi komple gezerken aşağıya iniyorsunuz. İşte biz her yerde manzara zaten var diye buraya çıkmadık. Gerek duymadık. Sonra düşündüm de tüm şehri fotoğraflamak için en azından birinci kata çıkmalıydım. Siz olur da giderseniz ve tüm şehri fotoğraflamak isterseniz birinci kata çıkmayı ihmal etmeyin.

_MG_9041

 

Döne döne aşağılara indiğimizi söylemiştim. Charles Köprü’sünün diğer yakasında yani Old Town’un karşı tarafındaydık. Artık buralarda John Lennon Duvarı’nı arıyorduk. Ararken de baya gezdik. Hatta o sırada Kafka Müzesi’nin önüne gelmişiz. Bizim gezdiğimiz gün ne yazık ki Kafka Müzesi kapalıydı. Müze önündeki K harfinde fotoğraflar çekilip aynı zamanda o ilginç heykelleri izledik. Müzenin açık olmasını dilerdik. Sanırım gezmek istediğim tek müzeydi.

The John Lennon Wall (Adres: Velkopřevorské náměstí, Praha 1)

Aralara gire çıka John Lennon Duvarı’nı arıyorduk. Birine sorarak yerini öğrendik. Duvarın önünde bir gitarist John Lennon şarkıları söylüyordu. Çok hoş bir düşünceydi. Ve tabii ki herkes duvarın önünde fotoğraf çekiliyordu. Ben eksik kalır mıyım?

_MG_9199

 

Duvarın önünde baya zaman geçirdik. Duvarda yazılanları okumaya çalıştık. Mesela duvara Türkçe olarak “DÜNYA HEPİMİZİN!” yazmışlar. Gerçekten hepimizin. Ayrıca duvara yönelik koymak istediğim birkaç fotoğraf daha var ama abartmak istemiyorum. Ama bir tane daha ekleyebilirim bence. Blogu sonunda foto bloguna çevirmiş kadar oldum. Gidecekler bilgi edinsin, gidemeyenler de şehri tanısın istedim. O zaman gelsin sıradaki fotoğraf.

_MG_9176

Tanımadığım insanlar duvarda fotoğraf çekilirken ben de aralarına atladım. Meğersem Prague yazıyorlarmış. A gibi olup fotoğraflarında ben de çıktım. Gayet eğlendik. Ama onu da ekleyip yazının devamını bölmek istemiyorum.

John Lennon Pub (Adres: Hroznová 495/6, Praha 1)

_MG_9227

Akşam yemeği için birkaç yer bakarken John Lennon Pub’ta karar kıldık. Başta popüler olduğu için fiyatları ortalama üstüdür diye tahmin ediyorduk. Ancak tahmin ettiğimiz gibi olmadı. Bizce fiyat olarak öğrenci işiydi ve kalite olarak oldukça iyiydi.

Bu bölgeleri gezdikten sonra akşam yemeği yemek için ideal bir mekan. Menü içinde çeşitliliği de fazla olunca tredişınıl bir şey denemeden bile karnınızı doyurabilirsiniz.

Charles Köprüsü’nden karşıya geçip kartpostallarımızı almak için hediyelik eşyaları gezdik. Uzunca bir günden sonra akşam kahvesi için de gündüz gözüme kestirdiğimiz “Costa Coffee”ye gittik. Mama Cafe kadar kendisini çok beğendik. Ama birinciliği tabii ki Mama Cafe’ye verdik. Costa Cafe’nin birçok yerde şubesi var. Şehrin birçok yerinde denk gelirsiniz. Ama o an aradığınızda bir türlü bulamazsınız. Bizim de başımıza geldi. Oradan biliyoruz.

Çok yürümüş, çok gezmiş ve çok yorulmuş olarak hostele gider gitmek uyuduk. Sabahın köründe Budapeşte’ye geçtik. Budapeşte’de 1 gece kalıp Prag’a gelmiştik. Prag reklam arasından sonra artık Budapeşte’ye dönebiliriz. Onu da yakın zamanda yazarım sanırım. (YAZAMADI)

Prag’tan aldıklarım arasından elimde kalanlar işte bunlar. Kartların birçoğunu sağa sola göndermiştim. Prag’ta hediyelik eşya dükkanı olarak çok fazla seçenek var ve Prag’taki hediyelik dükkanlarından birinde bizi şakşukaa şakşukaa şaka da şukaaa, çikita muz muz çikita muz ve bunun gibi bilimum şarkılarla karşıladılar. Türklere alışkınlar ve seviyorlar. Aldığınız her şeyin pazarlığını yapmayı unutmayın.

Herkesin mutlu gezileri olsun. 

1

 

Naber Prag?

Aferin Tuğba. 3 ay sonra otur Prag yazısını yaz. İçindeki yazma isteği nereye kaybolduysa hemen onu yakalayıp kulaklarını çek. Çünkü bu böyle olmuyor. Bundan sonra gezi bittikten sonra hemen oturup yazmaya başlayacaksın. Neyse notlarım hala benimle olduğu için notlar sayesinde taze bilgilerimle artık yazabilirim. 

Roma’ya ucuz bilet var Ayben, Venedik’e de biraz uyguna buldum. Baksak mı biletlere, tabii tabii bir akşam oturup bakalım. Tuğba Budapeşte’ye gidelim. Tamam biletlere bakalım. Ortalama bir bilet bulunur. Aaa ama oraya kadar gitmişken Prag’ı görmeyecek miyiz? Otobüsleri araştır, trenleri araştır ortalama bir fiyat yine bulunur. Sonra hepsi sırasıyla alınmaya başlar. Araştırmalar o hızla devam eder ve sonra gelsin tatil tarihi…

Türkiye’den Basel’e, Basel’den Strasbourg’a. Strasbourg’ta 1 gece uyu ve sabahın köründe tekrar Basel’e git oradan Budapeşte’ye orada da 1 gece uyu ve yine sabahın köründe hatta hava karanlıkken Prag’a hareket et!

Evet bence de müthiş bir yol takvimiydi. Ki beklediğim kadar yorucu olmadı. Benim için yorucu olan kısmı Türkiye’den dönerken çok çözecekmişim gibi Ales kitaplarını taşımak oldu. Tabii bir de mantılar. Ales kitapları hala duruyor. Bir de onları geri götürmesi var. Neyse bunu başka bir konuda irdeleriz.

Gelelim Prag’a canlar!

Ocak ayının sonlarına doğru yol boyunca Bratislava civarında kar gördüğümde Prag’ta kar olmaması için içimden tüm duaları ettim. Prag soğuktu ama öldürücü bir soğuk değildi ve kar yoktu. Bence yerinde bir soğuktu. Otobüsün bizi indirdiği yerden kalacağımız hostele doğru yol aldık. Yakınlarda bir yer olduğunu biliyorduk ama birazcık bakınmamız gerekti. Ayrıca demeden geçemeyeceğim ana caddeye çıkan yolda karşıdan karşıya geçmemiz gerekiyordu. Allah kahretsin öyle trafik lambasını. Yanmıyor katiyen yayalar için yeşil yanmıyor. Çok uzun süre bekledikten sonra yayalar için yeşil yandı ve bence sadece otuz saniyeydi. Biz daha karşıya geçme yolunu yarılamadan yayalara kırmızı yandı bile. Neyse ki o yoldan da kurtulup hostele geçtik._MG_9034

Hostel Lipa’da kaldık. Kalitesine göre fiyatı çok uygundu. Hostel görevlisinden gerekli bilgileri de alıp merkeze hareket etmeye hazırdık. Merkeze 10 dakikalık otobüs uzaklığındaydık. Bizim için sorun teşkil etmedi. İlk gün otobüs için bilet aldık tabii ki. Ama bilin bakalım sonra ne yaptık? Tabii ki hiç bilet almadık. Orta kapıdan biniyorduk, kimse bilet okutmuyordu ve hiçbir şekilde kontrol yoktu. Biz de bunun avantajını kullanarak ilk sefer dışında otobüse ve tramvaylara para vermedik.

İlk gün akşam üzeri Prag’ta olduğumuz için biraz şehir merkezini gezerek ve keşfederek geçirdik. Kartlarımızı ve hediyeliklerimizi nereden alabiliriz diye de dükkanlara göz attık. Ayrıca Prag’ta Old Town’da yürürken fark edeceğiniz ilk şey Astronomik Saat olacaktır. Özellikle altında birçok grubun toplanmış olması dikkatinizi çekecektir.

_MG_9250 En eski astronomik saat olması en büyük özelliği olmasına rağmen bana hikayesi daha ilgi çekici gelmişti. Bazı rivayetleri göre 15. yüzyılda Hanus tarafından yapılıyor ve tüm Dünya çok beğeniyor. Şehrin ileri gelenleri bu güzelliğin sadece Prag’ta olmasını istiyorlar ve bu yüzden Hanus’un bu saati başka bir yerde yapmasını istemiyorlar. Bunu garantiye alabilmek için de Hanus’un gözlerine mil çekiyorlar. Hanus’un bu durum çok zoruna gidiyor ve kendisini saate asarak intihar ediyor. Böylece saat bozuluyor. Saat yüzyıl sonra tamir ettirilebiliyor. Ancak daha sonra tekrar bozuluyor. Tekrar tamir ediliyor ama 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından yine darbeye uğruyor ve yine bozuluyor. Günümüzde ise çalışmaya devam ediyor.

Her saat başında 1 dakika boyunca animasyon bir gösteri oluyormuş. Ancak biz hiç saat başlarına yakın oralarda bulunamadığımız için animasyonu izleme fırsatı bulamadık. Olur da siz Prag’a giderseniz ve saat başlarına yakın oralarda olursanız mutlaka izlemeyi eksik etmeyin.

Old Town’da yürüyerek şehri tanıyorduk aynı zamanda da yemek yiyebileceğimiz hem güzel hem uygun hem de nezih bir yer arıyorduk. Evet, hem cam kenarı olsun hem de ucuz olsun.
Restaurace U Vesele Basy (Adres: Na Můstku 2)1

Nerede yemek yesek diye sağımıza solumuza bakındık ama bir türlü karar veremedik. Sonunda tabii ki yerlilerine sorarak birkaç yer tarifi aldık. Sonunda yer tariflerinden biri Restaurace U Vesele Basy’e götürdü. Benim gibi önyargılı ve pek geleneksel şeyler denemek istemeyen biri bile burada tredişınıl şeyler denedi. Elbette adını hatırlamıyorum ama genel olarak yemekleri lezzetliydi. Direkt damak tadıma uygun olmasa da güzeldi. Gidip gönül rahatlığıyla bir şeyler yiyebileceğiniz bir restaurant.

Yarım günü böyle bitirdik ama asıl gezi ikinci güne kaldı.

Prag II yazısına devam etmek için sizi buraya alalım tık tık.