bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

Kendimi kendime.

<a href="http://www.youtube.com/watch?v=ZpA0l2WB86E?hl=en"><img src="https://i0.wp.com/www.bazenoyleolur.com/wp-content/plugins/images/play-tub.png" alt="Play" style="border:0px;" data-recalc-dims="1" /></a>

 

Kendimi dinliyorum.

Bok var gibi kendimi dinliyorum. Çünkü gerçekleri olduğu gibi söyleyecek tek kişi yine benim ve bu yüzden dinlemek zorundayım.

Her zaman haklı mı çıkar? Elbette hayır. Özellikle konu aşksa kalbimden kelebekler uçuşa geçtiği için onların cıvıltısından pek işitemem. O yüzden sağır duymaz uydurur ve sonunda da yanlış bir karara varmış olurum. Ama o yolda bana ait olur ve bir şeyler ortaya çıkabilir.

Bilemiyorum.

Kafam çok karışıyor; isteklerim ve tutkularımla birlikte kırgınlıklarım ve öfkelerim kıyasıya kapışıyor. Kimi tutacağımı bilmediğim gibi neye karşı savaştığımı da bilemiyorum. Bildiğim bir şey var; uzun zamandır hafta içi güneşli olan günler, hafta sonu yerini sağnak yağışa bırakıyor ve ruhumu öldürüyor.

Aslında bir bakıma işime de geliyor. Hafta sonları çalışmam gerekiyor. Eğer dışarıda müthiş bir hava olursa kendimi parklara atıp yeşilliğin tadını çıkartmak isterim. Mesela şu koşturmalar bitse de kendimi masa örtümü çimlerin üstüne serip D vitaminini doya doya alsam. Doya doya güneşe kavuşabilmem için de birkaç aya daha ihtiyacım var. Şu anda hem güneş isteyip de köşe bucak kaçıyorum. Akşam saatleri odama vuran güneşten kaçmak için panjurları tamamen kapatıyorum ama küçücük bir yerden sızıp gözlerimi rehin alıyor. Evin içinde güneş gözlüğü taktığım dahi oldu. Şaka değil gerçek. Ben de şaka olmasını isterdim.

Günler böyle birbirlerini kovalarken bugün aklıma okuduğum kitaplardan bir şey anımsadım. Bir yazar tam bana uygun bir şeyler diyordu. Tam da böyle şu anki hayatıma cuk diye oturuyordu. Biraz arattım tarattım ama sonra Kindle’da altıçizili cümlelerimi kolaycacık ortaya çıkardığımda o yazar bana göz kırpıyordu.

“Yalnızlığın coğrafyası yok. Ama insan sevdiklerinden oluşan kozasını geride bırakıp yabancı olarak damgalandığı bir yerlerde oldu mu, yalnızlığın kokusuna karşı daha bir keskinleşiyor burnu. İçinizdeki kelebeğin ağıt yakarak gövdenizde dolaşması acının en stratejik yöntemi, bir günlük acı, ama dünyaya bedel.”

Ben şimdi bunu çerçeveletip hayatımın ortasına asmayayım da ne yapayım? Acaba bunları ben yazdım da bana haber vermeyi mi unuttunuz?

Valla beni unuttunuz.

Yorum Alanı