bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘Yüksek Promil’ Kategori Arşivi

– Bir gün her şeyin geçeceğini söyle.

– Bir gün her şey geçecek.

– Yalan söylüyorsun.

– Her şeyin geçmesi için önce inanmaya başlamalısın.

– İnanmasam da bunu duymaya ve içimde bir şeylerin kıpırdamasına ihtiyacım var.

– Bazen acınacak halde olduğunu düşünüyorum.

– Ben herkes yerine kendime acıyorum. Acizliğim dizlerimden çözülürken, düşüncelerim bedenime kenetleniyor. Her gün filmi en başa sarıyorum, yetmiyor özetlerini izliyorum.

– Ayakta kalmalısın.

– Anlamanı beklemiyordum zaten.

– Anlatmayı deneyemeyecek kadar korkaksın.

– Sen de anlamaya çalışmayacak kadar umursamazsın.

– Diline doladığın küfürleri bir kenara bırakıp sıkı sıkı elindekilere sarılmalısın.

– Sorun da bu ya zaten. Hiçbir şey yok. Hiçbir şey. Anlıyor musun? Elimde hiçbir şey yok.

– Yarınlar var.

– Her gece gözlerimi kapatıp uykuya dalmak için nöbetler geçirirken yarın olmasın diye dua ettiğim yarınlardan bahsediyorsak; incitiyorsun beni.

– Bu kadar karamsar olmayı bir kenara bırakmalısın.

– Nefes almayı bir kenara bıraksam daha mutlu olacağım. Hatta çok mutlu…

– Bir gün her şey arkada kalacak. Her şey geçecek ama biliyorsun zaman.

– İnanmıyorum ama söyle.

– İyi olacaksın.  Avuçarımızdaki tortu içimizi kanatmayacak.

– Aslında uyumak iyi geliyor ama uyuyana kadar ölüyorum.

– Uyanınca daha çok öleceksin.

– Her gün ölmek yerine bir kez ölmeyi yeğlerdim.

– Oysa ben bu kadar güçsüz olmamayı yeğlerdim.

– Sandığımdan daha güçlüsün. Belki benden bile fazla. Dibin bile kilometrelerce altına tünel kazmış oralara batıyorum. Şu halime bak. Gözlerimin altındaki morluğa, kaşlarımın yanındaki çizgiye, saçıma ve sakalıma bak. Ya bedenim? Bedenim her gün intihar ediyor. Ben bitmiş bir adamım.

– Yeniden seveceksin.

– Buna sen inanıyor musun?

– Kendim için inanıyorum. Bir gün yeniden seveceğim. Çok seveceğim.

– Ya da olduğu gibi çok sevmeye devam edeceksin.

– Canımı acıtıyorsun.

– Beni avutmaya çalışırken kendini kandırmana engel olmaya çalışıyorum.

– Aksi bir adamsın.

– Biliyorum.

– Ben en iyisi çay koyayım.

Nevrotik Kırıklar

Zamansız kırılan şeyler iç acıtıyor. Hediye edilecek olan kristal şarap kadehinin, hediye paketi yapılırken kırılması ya da her şeye hazır bir kalbin tuzla buz olması gibi. Yaşam bizi her zaman kırmızı balonlarla sürprizlere maruz bırakmıyor, damağımızda acı tat bırakacak bir aramoyla bizi beklenmedik bir anda tartıyor. Terazinin kefesinde; acının ve zevkin birleşip dudaklarınıza değmesiyle, gözlerimizden yağan yağmurlar bir oluyor.

Lütfen, rica ediyorum tadı damağımda kalan şarabı, parçaları avuç içimi kanatan aramoyla kıyaslamayınız. Çünkü farklı şeylerden bahsediyor, farklı şeyler dile getiriyorum. Hatta gün gelir de dile gelir diye; herkesin sakladığı o baklayı, dilimin üzerine çıkartıyor ve sıcak bir şarap ile içimin derinliklerine gönderiyorum. Bulunmasını istediğimde bile iç kanamalar geçirtecek ve nevrotik soluklanmalara neden olacak düşüncelerimin; antidepresanlarla uyuşmasını seyre dalıyorum.

Bir. İki. Üç.

Sus, şimdi.

Ahh, bu bloggerdan bozma yazar bozuntusu, bir gece vakti; iç kanamalarını şarapla deşerken sargı bezleriyle hayal kırıklıklarını sarıyor. Küfürbaz serserilerin ağızlarındaki lakırdıları bir prenses edasıyla kibarca tükürüyor yine de öfkesini dindiremiyor. Krizi gelen eroinman sürtükleri gibi nöbet geçiriyor ve aklına gelen her şeyi mürekkebe boyuyordu. Ahh bu yazar bozuntusunun çehresi bile vücudundan bitap düşmüşken hala seyircilere son kanatlarını çırpıp, gövde gösterisi yapıyor.

Parmaklarının arasında yitirdiği orkideyi, yaşatamayacağını bildiği halde defalarca gözleriyle suluyor. Sonra da en sevdiği melodiyi kanlı gözlerle mırıldanıp, perdesinin arkasına saklanıyordu. İç kanamalarını durduramıyor, damarlarından fışkıran ızdıraba orkideyle bile son veremiyor. Ahh, ayakta durmaktan bile acizken, kelimeleri yaşama dizerek cümleler kuruyor ve son günlerini şuursuzca teslim ediyordu.

Otuz. Otuzbir. Otuziki. Otuzüç.

Konuş, şimdi.

Ve siz bayım!

Karanlık çoktan çökmüşken yüreğime; bir zamanlar maviliğinde irkildiğim arzularımı şehvetle sana sunmak istediğimi düşünüp, başıboş insanların gezdiği tenha sokakların birinde, kokuşmuş pişmanlıklarını yaşamaya mahkum olacaksın. Ben ise kanayan yaralarıma pansuman yaptırırken, cımbız ile batan kırıkları çekeceğim. İşte o vakit, senin hayatımdan siktir olup gitme vaktinin habercisidir.

Karikatürize

Hiç olmadığı kadar çok olduk bu hayata. Gerekli gereksiz ne varsa sıkıştırdık beynimize hatta yetmedi kalbimize sıkıştırdık tüm kirli düşünceleri. Sonra da en yakınımıza, neden bu kadar boğuluyoruz diye feryat ettik. Küçük ve anlamsız kayıplara bile haddinden fazla değer vererek kendi canımızı daha çok acıttık. Çünkü hiç olmadığı kadar çoktular hayatımızın köşesinde. Her şeyi olduğu gibi onları da kaybettikten sonra fark ettik. Nefes almak için böylesi daha kolaydı.

Ne diyordum? Hatırlamıyorum. Neyse, önemi de yok zaten. Sizin de önem verdiğinizi düşünmüyorum.

Yaşadığımız karmaşalar ya da kurguladığımız onca yaşam bizim kontrolümüzden çıkarak canımızı sıkmaya başlayabiliyor. Sonra da buna bir suçlu arıyoruz ve bu konudaki usta yeteneğimizle hemen kendimize bir kurban buluyoruz. Çünkü aynanın karşısına geçtiğimizde asıl suçluyla karşı karşıya gelmekten korkuyoruz. İnce titizlikle işliyoruz kanımıza yalanları.

İyi yanlarımızı sarıp sarmalayıp koltuk altımıza alıp siktir olup gitmek istiyoruz çoğu zaman. Biri de karşımıza geçip cehennemin dibine kadar git demiyor. Tuhaf, kal diyen de olmuyor. Her şeyi birbirine katıyor, yanaklarımızı suluyoruz. Hiçbir zaman olmadığı gibi yine çözüm olmuyor ama kabul edin, rahatlatıyor. Sonra başa dönüyoruz ve yine siktir olup gitmek istiyoruz. Belki nehir her seferinde farklı nehirdir ama bizim düşüncelerimiz hep aynı düşünceler. Ara sıra dolaşmaya çıkıyor hatta ileriye gidip terk ediyor ama sonra yine ait olduğu yere dönüyor. Bazen de pusuya yatmış onu çağırmanı bekliyor. İşte yine o zaman cehennemin dibine kadar git diyen olmuyor. Yalan sevgi sözcükleriyle birbirimizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Hadi ama biraz olsun kabul edin. Hepimizin bir kenarında isyan etmeyi bekleyen ergen nöbet tutuyor. Yaptıklarımıza, yaşadıklarımıza, aşka, sevgiliye hiç olmadı hayata isyan etmek için görevlendirilmişiz gibi. Ara sıra.

Sizi de yazıya katarak kendimle konuşuyorum yoksa burası işte ne olacak ben de bilmiyorum. Belki eskisi gibi arada sırada gelir böyle yazarım. Belki de burası benim cehennemim olur ve bir gün biri de cehennemin dibine git der; ben de tasımı tarağımı toplayıp buraya gelirim. Hayır, hiçbir şeyimi yanıma almadan; çırılçıplak ve yalın ayak buraya gelir sonra da nefes alırım.

Şarap yoksa su var.

Su gibi lezzetli ol.

 

– Bugün çok yalnızsın.

– Yarın da çok farklı olmayacak.