bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

‘Bazen Gezi Olabilir’ Kategori Arşivi

Geziye Adım Adım

Geziye birkaç gün kaldı ve sanki bir yerlerde bir şeyleri eksik yaptık düşüncesi beynimden bir türlü gitmiyor. Neyi atladık, nereyi eksik bıraktık bir türlü bulamıyorum. İçimdeki bu his gitmediği sürece beynimi yemeye devam edeceğim gibi görünüyor. Tuhaf bir şekilde içimde böyle büyük bir coşku da yok. Sanırım devamlı bir şekilde ertelediğimiz için olsa gerek.

Bu sefer ben bu kadar sakinken, Okan pek heyecanlı görünüyor. Bütlerinin arasında koşturup duruyor. T-shirt işini ya halletti ya da halletmek üzere. Hala tasarımını bile görmemişken iyi bir şeyler ortaya çıkacağından eminim. Yanılmıyorsam rengi de kırmızı oldu. Okan defalarca kez arayıp şurada bunu buldum bu renk bencec kaliteliye de benziyor dedikten sonra tekrar arayıp netten baksana ya belki daha iyi var dedi durdu. Sonra tekrar arayıp bu sefer bunu buldum dedi.

En son hangisinde karar kıldığımızı hatırlamıyorum bile. Hepsini geçtim bir de Okan’ın sanatıma dokunması var ki sormayın. 1 tanesini xl istedim. Ben xl giyiyorum, olmaz kesme. Tüm hepsi bittikten sonra söz sana kesip biçmen için vereceğim, bak olmaz yollarda dese de sonunda benim dilimden kurtulamayacağını anlayınca pes etti ve tamam ya tamam dedi. Hatta bir ara ikna etmek için güneş ışınlarından bile bahsederken buldum kendimi. Ne alaka diye sormayın, ben de bilmiyorum.

Bu aralar annem keşke o kadar yere izin vermeseydim, izin vermesem gider miydin ki diye sorup tabi giderdin diye kendisi cevaplıyor. Babam denize girerseniz bir yerlerde çok açılmayın diye uyarılarda bulunurken annem deniz mi ayy ayy sakın kıyıdan ayrılmayın diye panik krizlerini yaşıyor. Ben de sadece izliyorum.

Bu arada laptobum gelmedi, uzun bir süre de gelmeyecek gibi. Ümidi kesip Yağmur’a rüşvet verip geldiği zaman babam görmeden teslim almasını isteyeceğim. Babam servisten geldiğini görürse çıldırabilir gibime geliyor. Ya da yola çıktıktan sonra arayıp baba laptop serviste, fatura ellerinden öper; gelince görüşürüz diyip telefonu günlerce kapatayım. Ama ilk seçenek daha sakin ve daha mantıklı. Yağmur’u zayıf noktalarından vurabilirim.

Son 2 gün eksiklikleri giderip gideceğimiz yerlerle ilgili ufak bilgiler elde edip onları not alarak tamamlamak istiyorum. Nitekim ben ve Okan devamlı kaybolan insanlarız. Yani evet önceden Okan kaybolmuyordu ama bu son sene benimle olduğu her vakit yolları kaçırmaya başlamıştı. İzmit’in içinde bile yolları kaçırarak defalarca gideceğimiz yere geç kalmayı başarabiliyorduk. Sevil’in de dengesini bozup onun da kaybolma potansiyeli içine girmesini istemiyorum. Mümkün mertebe onlar önden yürüsün, ben onları takip ederim. Eğer bana bırakırlarsa off var ya günlerce kendimizi bulmakla uğraşırız.

Sahi bir de Sevil’in 8’inden sonra geleceği durum var. Sanırım biz bir de onu ayarlamakla uğraşacağız. Sevil’i büyük ihtimal bir şehirde bekleriz. 4 gün de çok fazla ilerlemiş olamayız zaten. O da koşarak bize yetişir. Ankara’da bekleyelim bence, Sevil gelince bi Ankara düğününe gider, tadını çıkartırız.

Düğün demişken, beni bu düğünler mahvetti.

4 Temmuz’da Yoldayız

Geziye karar verdikten sonra araya o kadar çok şey girdi. Bahar şenlikleri, sınavlar, projeler, taşınmalar ve son olarak da bütler girdi. Bir de Okan’ın bütlerinin çok geç bitmesi söz konusu oldu. En son neler diyordum size hatırlamıyorum bile. O arada taşındım derken Çorlu’ya geldim. Tam her şeyi ayarladım derken bu sefer de laptobu servise gönderdim. İnsanın kendi bilgisayarı gibisi yok. Klavye bile bir yabancı…

O süre zarfında defalarca tema değiştirdim. Kiminiz gördü, kiminiz hiç görmedi şekilden şekile girdi blog. En sonunda bu temada karar kıldım. Sade, hoş ve zarif; kadınlar gibi. Henüz eksiklikleri var ama birkaç güne tamamlanır diye bekliyorum. O sırada da laptobum gelmiş olur.

Gezi için kimler geliyor, kimler gidiyor hep bir karışıklık oldu. Hülya da çıkan planlar nedeniyle onun gelmesi kesin olarak tarihe karıştıktan sonra Okan’ın Amerika vizesini bekledik durduk. Tamam itiraf ediyorum, beklemedim. Çünkü vizenin çıkmayacağını başından beri hissediyordum. Nitekim Amerika geçen hafta kesin olarak Okan’a ikinci reddi verdi. Bu duruma üzüldüğümü de sevindiğimi de söyleyemem.

@martiikanadi Sevil var bir de. Kendisi bize biz yola çıktıktan birkaç gün sonra eşlik edebilecek. Tam emin olmamakla beraber ayın 8’inde bizim bulunduğumuz şehirde buluşacağız. Bu arada Temmuz 14 Sevil’in doğum günü. Doğum gününü nerede ve nasıl kutlayacağımızı onun kadar ben de merak ediyorum.

Anadolu Ulaşım’dan Ervin Bey’e de ayrıca teşekkür ederiz. Başından beri her türlü soru ve sorunumuzda yardımcı oldu. Biz sormaya o yanıtlamaya bıkmadı. 🙂 Kaç kez aramalarımız toplantılarına denk geldi. Hele o son logo olayında bir türlü aramalarımız birbirine denk düşmedi. En son rotayı da kendisine gönderdik.

Evet, rotayı belirledim. Belirlerken ne kadar çıldırdığımı ne kadar anlatsam ifade edemem. Kafayı tam anlamıyla yediğim saatlerden biriydi. Hatta kaç tane çizgisiz dosya kağıdı, kaç harita, kaç Atlas ortaya açtığımı tahmin edemezsiniz. Fotoğrafını çekmiştim ama kart okuyucu bozulmuş, ekleyemiyorum buraya. Okan’ı arayıp isyan modunda ona da kafayı az yedirtmedim. Hayır, ben öyle istemiyorum böyle olacak diye haritayla inatlaşıyorum. Anadolu Ulaşım’ın sayfasında krizlere giriyorum. En sonunda her şeyi bir kenara fırlatıp dışarı çıktım.

Geldiğimde tüm kağıtları fırlatıp uyudum. Öbür gün sakin kafayla kendimi odaya kapatıp kola ve müzik eşliğinde çok kısa sürede sorunsuz bir şekilde bitirdim. Ohh be oh dedim. Hatta emin olmak için tekrar tekrar kontrol ettim. Dün o kadar uğraşıp bir türlü yerleşmeyen boşluklar diğer gün hemen yerleşince evde yamyam dansı yapmaya başladım.
Az kaldı sanki?

Kafamızda Deli Planlar

Artık böyle olmuyor projeyi kâğıda dökelim dedik ve Hülyalarda toplandık. Hatta biz o gün değişik bir şey yapıp Okanla beraber kamerayı ayarlayıp saatlerce o günü kayıt altına aldık. Kameradan habersiz olan Hülya sayesinde o videoyu izledikçe gülüyorum. Proje yazımı sırasında Hülya’nın o kek bitecek, o tabak bitecek, o yemek yenecek tepkileri yankılanıp duruyor. Fırsat bulup o videoyu montajlayabilirsek buraya da eklemeyi düşünüyorum. O gün projenin taslağını oluşturduktan sonra Gülden hoca sayesinde son rütuşları yaptım. En azından artık elimizde bir dosya var.

Sponsorluk görüşmeleri için elimizde hazır bir dosya olsa da hala okuldaki etkinliklerimizden hiçbir şey için fırsat bulamadık. Böyle günler geceler geçti. Bir gece facebooktan Dinçer’in attığı link ile kafam allak bullak oldu. Senin proje değil mi bu ya sorusuna karşılık ne kadar çok benziyor, acaba o mu? Yok değildir saçma, kim çaldı lan, kim kim diye siteyi incelemeye başladım. Elbette yalan söylüyorum o panikle siteyi mi incelerim sizce? Hemen kim olduklarını bulmaya çalıştım o sırada da Okan’ı aradım. Onlar da kalabalıklarmış az biraz konuştuk kapattık. Kapatmanın ardından tekrar aradılar, hazırlan geliyoruz dediler. Saat 11 buçukta yurdun önünden aldılar beni. Çok sulugöz bir insan olduğum için de ağlıyorum tabi ben. Yapmam artık, onlar yapsın, boğazlarında kalsın diye söyleniyorum. Evet, gezi boğazlarında kalsın dedim. Böyle de şapşalım.

Her şey bir yana öyle bir an vardı ki hatırladıkça gülüyorum. Arabada önkoltukta oturuyorum, sevineyim diye sürpriz yumurta verdiler. Sürpriz yumurtayı açtım, hem ağlıyorum hem de çikolatayı yiyorum. Ağzım, burnum, ellerim her yer çikolata oldu ama ne ağlamaktan vazgeçiyorum ne de çikolatadan. Benim kelimelerimi kullanmışlar sanki ühühü diye yol boyunca ağladım. O gece tabiki bir şey çıkmadı. Hatta sitenin geri sayımını bekledim ve 1.5 ay önce açıklanması gereken olayı açıklamadılar. Yani devam edemediler, belki de onlarınki farklı bir projeydi ama o günlerde canımı çok fazla sıktı.

Bu süre içerisinde sevgili ailem en başından beri destek oldu. Lisedeyken başka şehre bile onlarsız gitmezdim çünkü bilirdim ki ben gidince annem sabaha kadar uyumuyor, huzursuz oluyor, panik atak krizlerine giriyor o yüzden gitme dediğinde ses çıkarmazdım. İlkokulda Çanakkale’ye göndermişti, bunun hep konuşmasını yapardık. Annemin şaşkınlığı ise hep şu yönde oldu; nasıl ya, nasıl da boşluğumuza gelmiş izin vermişiz. Bu konuşmamızı hatırladıkça gülüyorum. Annemin tüm huzursuzluğuna rağmen bunu gerçekleştirmek isterken hiçbir zaman ailemin engel olacağını düşünmedim. Projeyi kafamda tamamen oturttuktan sonra arayıp bir bir anlattım. Beklediğim gibi destek oldular hatta bu proje çalındı diye ben üzülüp köşeme çekilmişken annemin destekleyici sözleri sayesinde köşemden çıkmaya karar verdim. Her an destekleyen aileme teşekkür ederim.

Uzun bir sessizlikten sonra ansızın ne yaptığımızı bilmeden kendimizi sponsorluk görüşmeleri için İstanbul’da bulduk. Ne randevumuz var, ne de bir şeyimiz ama nedense o an hırs yaptık. O günü sanırım anı anını anlatmalıydık. İstanbullu Okan, İstanbul’un trafiğinde kayboldu! Okan sana taşımı atarım yine. Okan birden tek hedef Vodafone’a kitlendi, hayır öyle şeyler anlatıyor ki benim de aklıma yatıyor. Onun sayesinde ben de sadece oraya kilitlendim. Telefon görüşmemizde mail atmamı istemişlerdi. Önce müşteri hizmetlerine gitmişiz sanırım sonra oradan bir adres verildi ki sormayın bir türlü bulamadık. Hatta bir ara pes ettik, yemek yedik. Nasıl bir caddeyse ne başı ne de sonu belli. Zaten saat 5’de İzmitte toplantı var dönmemiz gerekiyor saat olmuş 1 ne yapacağız belli değil. Tüm uğraşların çabaların sonunda genel merkezi bulduk. Allah nasıl heyecanlıyım, sanki randevusuz görüşebileceğim.

Dönen kapıdan içeriye giriyoruz ama başım mı dönüyor, kapı mı dönüyor hiç anlamıyorum. En sonunda danışmanın önüne geçebildik yani ondan öncesini hatırlamıyorum. Zaman sanki hiç geçmedi ve o danışmaya geçemedim. Adeta konuşmayı unuttum, nasıl adım atacağımı bilemedim. Okan beni bildiği için hemen girişi yaptı. Görüşmek istiyoruz dedik dedik ama randevusuz göreşemeyeceğimizi söylediler. Görüşeceğimiz kişiyle telefonla da randevu alınamıyor, sadece mail ile alınabiliyor. E o zaman biz de çıkardık dosyayı bilmem mi ne hanımın maili var ehe dedik. Hatta post-itlere mailiniz var yazıp birkaç iletişim bilgisi bıraktık ve tatile çıkmış olduğunu öğrendik. O gün Okanlara gidip bir de annesinin yemeklerini yiyip İzmit’e toplantıya yetişmeye çalıştık.

Tam her şeye koşarak devam ederken ben hastalandım ve her şeyi bıraktım. Tansiyonum dengesiz bir hal aldı, şekerim zaten ne ayak belli değil, nefes alırken sorunlar yaşıyorum derken ben pat yere düşüyorum. Devamlı testler, tahliller falan derken ben her şeyden uzaklaştım ve projeyi seneye ertelemeye karar verdim. Ki biliyorum ki ertelersem içimdeki bu enerji sönecekti. Doktorla konuştuğumda bu şekilde yolculuğa çıkmamın uygun olmadığını söyledi. Uzun bir süre ilaçlar, doktorlar, nedenler, tedaviler koşturdum durdum. Bir de işte öyle bir huyum var ki kimseye çaktırmadan halletmeye çalışıyorum. İnsanların içinde pat pat bayılırken çaktırmamak ne kadar mümkün. En azından telefonda babamlara ufak tefek bahaneler sunuyorum.

Aradan zaman geçti ve her şey yoluna girdi. Testler ve tahliller artık problem olmadığını gösterdi. Ama o kadar çok yorulmuşum ki istediğim bu projeye bakmak bile istemedim. Öylece durdu, sıfırdan görüşmeleri ayarlamak çok zor geldi. Ama bir gece bir şey beni dürttü ve bilgisayarı elime aldım…

Nasıl Başladı?

Her şeyi kurguladım ettim ama bir türlü ilk yazımın nasıl olacağını kurgulamadığımı fark ettim. 2 gündür şu odada pinekleyip daha blog açılmadı, ne yapacağım ben diye kara kara düşünüyordum. Tema konusunda zaten ne kadar lanet bir insan olduğumu wordpress dünyasındaki herkes öğrendi. Onu beğenmem, bunu beğenmem, şunun şurasında bu var, bunun burasında bu var diye diye ayları yedim bitirdim ve son haftalara kaldım. Bugün hala tema seçememişken Varol’un gönderdiği temalardan bir tanesini çok sevdim. Yani şu an gördüğünüz bu temayı… Her ne kadar şu an benim heyecanımdan dolayı hiçbir düzenlenmesi, ayarlanması yapılmadan görücüye çıkmış olsa da temamız budur gençler.

Bu blogu açma nedenim diğer tüm bloglarımdan farklı olarak bir macera blogu halini alacak olmasıdır. Hala ya yola çıkamazsam diye tüm olumsuzlukları düşünsem de çok yakında yola çıkıyorum. Hatta artık bunu hayat felsefem yapıp tek bile olsam yola çıkma kararı verecek kadar tutkuyla bağlandım. Tabi tek çıkmaya niyetlenirsem annem ve babam bacaklarımı kırabileceği için yine çıkamayabilirim. 🙂

Ufak bir girizgahtan sonra bırak bu lafları da konuya gel artık Tuğba dediğinizi duyar gibiyim. Bundan aylar önce kötü günler geçiriyordum. Ne tadım ne tuzum ne de bir düzenim vardı. Hiçbir şey keyif vermiyor, hiçbir hedef belirleyemiyordum. Bunun böyle gitmeyeceğini anladığım anda kendimi tutkuyla isteyeceğim başka bir şeye bağlamam gerektiğine inandım. Eğer başka bir şeye tutkuyla bağlanabilirsem kafamı meşgul edecek kadar yoğun olabilirdim. Ne istiyorum ben diye kendimi sorgulamaya başladım. Bana yeni tat verecek ne olabilirdi diye yatakta birkaç gece pinekledim. Ölmeden önce ben ne istiyorum diye kendime sordum. Eğer bir dahaki ay ölecek olsam ne yapardım dedim. İlk seçeneğimin o zaman bile imkansız olmasından dolayı adam gibi bir istek düşündüm. Ben seyahat etmek istiyorum dedim birden.

En azından ne istediğimi anlamış ama ne yapacağımı bir türlü kestirememiştim. Sonra aklıma Mustafa ile yaptığımız ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz planlar geldi. Mustafayla birkaç kez ilk trene atlayıp yazı mı tura mı oyunuyla gezmek istemiştik. Ama buna etkinliklerimiz ve sınavlarımız bir türlü izin vermedi. Tam yapacak olduk bu sefer de treni kaldırdılar. Halbuki o zaman için sloganımız bile hazırdı: “En kudretli karar mekanizması yazı turadır.” Sanırım bu hep içimde kalacak. Her şeyi bırakıp Mustafayla yollara düşmeliydik.

Oradan yola çıkarak yine böyle abuk sabuk şekilde planlar yapabilirim diye düşündüm. İşin ilginci ben bunların hepsini beynimde oluşturdum ama beynim bile ne olduğunu idrak edemediği için ben ne yapacağımı bir türlü kendime anlatamadım. O gün tam nereden nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum ama yurda geçip boğazlarım ağrıdığı için Hülya ablanın ballı ıhlamurunu içiyordum. Okan aradı evet tabi bu çok doğal, Okan beni 7/24 arıyor projelerden, seminerlerden aklımıza gelen her şeyi konuşuyorduk. Dinçer’in ve Okan’ın aramadığı günler kesin bir şey oldu diye telaşlanmaya başlıyordum. İşte yine bu konuşmalar sırasında benim kendime bile anlatamadığım beynimdeki her şey dilimin ucundan böyle kelime olarak telefona, telefondan Okan’ın kulağına aktı aktı aktı… Nefes almadan, durmadan, atlamadan her şeyi anlatıyorum. Biliyorum eğer duraksarsam her şeyi unutabilirim.

2 saat telefonda konuştuk. Neden buluşmadık onu da bilmiyorum ama o an telefonda her şey dökülmeye başlayınca engel olmadım. Sonra Okan çok acayip destek oldu. Her şeyi geçtim gerçekleşmesi için bana o kadar motive edici şeyler söyledi ki tutmayın küçük enişteyi diye heyecanlandım. Hatta sponsorlarla görüşme kararını bile o gün telefonda verdik.

-Okan ama bak ben insanların ağızlarını aradım, böyle şeylere sponsor olunmaz diyorlar.

-Tuğba sosyal medyadaki yerini kullanabilirsin. Tüm firmalar sosyal medyaya girmek istiyor.

-Okan ya olacak mı dersin?

-Tuğba o yola çıkacaksın.

Böyle günlerce sohbetlerimizin anateması buydu. Sonra gerçekten bu işi öğrenci usulü yapmaya karar verdim. Hatta bu konuda farklı çalışmalar yaptık. Sponsorluk görüşmesine gideceğiz ama elimizde yazılmış proje yok. Hala şu yaşımda aklımdaki şeyi projeye dökmeyi beceremiyorum. Çünkü biliyorum ki hissettiğim o enerji, o heyecan tam olarak aktarılamıyor. Yani mesela ben şu an bunları yazarken yerimde bile duramıyorum. Kalbim çok hızlı atıyor, parmaklarım klavyenin üzerinde ne yazacağımı bilmeden spontone basıyor, yanaklarım kızarıyor. İşte ben bunları projeyi yazarken nasıl aktarayım. Olmuyor işte olmuyor.

Proje konusunda yardımcı olması için hemen tabiki sevgili Gülden hocaya koştum. O sıra Mustafaların da Avrupa Birliği projeleri vardı. Gülden hoca hep bizimle uğraştı durdu. Farklı fikirler vererek projeye farklı bir bakış açısı kattı. Hatta benim kadar kendisi de çok heyecanlandı. Öyle ki verdiği bir firma ismini o kadar güzel anlatmasaydı şu an bu yazıları yazıyor olmazdım.

Ne yapmaya çalıştığımı yazdıklarımdan az çok anlamış olmalısınız. Yine de belirtmek gerekirse Türkiye’de seyehate çıkmaya çalışıyorum. Şehirlerde yaşadığım maceraları, anıları hatta kendimce yaptığım etkinlikleri size bir bir aktaracağım. Hatta biliyorum ki şu an bu yazıyı okuyan farklı şehirlerdeki okuyucularım o şehire gelince bana kesinlikle yardım etmek isteyeceklerdir. Hep beraber değişik şeylere adım atabiliriz. Yardım edersiniz değil mi?

 

Bu gece giriş yapmış bulunuyorum yarın da bu zamana kadar olan gelişmeleri hatta projenin çalınma durumunu hatta randevusuz Vodafone’un genel merkezine gidip mailiniz var macerasını anlatacağım.