bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

avril 2017 Arşiv

Rien

Dünyanın en mutlu eden aktivitesi hiç şüphesiz dans etmek !

Her gün bir gün sonraya ertelediğim planlar arasında kaybolup gidiyorum aslında. Dün gece sabaha kadar sunumlar, projeler, ödevler çalıştım durdum. En sonunda da yorulup açtım bir dizi izleyerek uyudum. Sabah da erkenden kalkarak yollara düştüm. Zaten geçirmiş olduğum uykusuz bir haftadan sonra uykusuz bir Cumartesi de hiç çekilmez oldu. Öğle olmadan eve döndüm.

Öğlen vurdum kafayı uyudum üç beş saat. O da ses gelmesin uykum bölünmesin diye her şeyi kapatmış. Bu sayede uzun yıllardan sonra ilk defa gündüz vakti koca bir 4 saat uyumuş oldum. Uyandığımda sersem gibi olmanın etkisiyle canım pek bir şey yapmak istemiyordu. Ama dedim yok öyle bir dünya. “Kalk kız soğan doğru!!” Şaka şaka. Açtım benim eski playlistlerden, bir yandan hazırlandım bir yandan dans ettim. Allah’ım yok böyle bir huzur! Yok böyle bir mutluluk! Artık kendimi ne kadar kaptırdıysam bilgisayarı kapattığımda resmen çok yorulmuştum. Neyse ki yerine gelen enerjim ile düştüm sokaklara.

Hava çok soğuk değil ama sıcak değil. Böyle üşümüyorsun ama ceketsiz de çıkamıyorsun. Bildiniz değil mi o havayı? Heh işte o havada kaptırdım kendimi. Sonunda buradayım, olduğum yerde. Tarif etmek istemiyorum hatta fotoğraf da koymak istemiyorum. Ama olduğum bu yerde tam olarak kendimi her şeye, herkese ve hatta dünyaya karşı ifade edebilecek gücü kendimde hissediyorum. Güç içimizde, orada öylece duruyor. Sadece biraz dokunmak gerekiyor. Hiç olmadı içinizdeki gücü dürtün!

Hayatın sokaklarında kendimi saklayıp sonra da onu arıyorum. Hayatımda belli önceliklerim ya da vazgeçemediğim hiçbir şey yok. İnsanların hırsları, kendi kırgınlarım, öfkelerim, başkalarının dünyası hepsi nasıl da oldu da bir anda kayboldular gittiler bilmiyorum. Bunu ne ara başardığımın bile farkında değilim.

Kimse o kadar umrumda değil ki kendimi bir kuş kadar hafif hissediyorum.

 

Kırmızı ajanda

Kendimi programlamak gibi bir planım yoktu aslında. Her zaman dağınık olarak ajanda kullanır ve bunların hangisinde ne yazdığını bilmeme rağmen pek bir eyleme geçmezdim. Yani yazarken aklımda kaldığı için bir daha geri dönüş yapmazdım. Aklımda olan şeyleri de uygulamaya geçirmek tamamen keyfime kalırdı. Bu yüzden de kendi etrafımda döner durur ve bir arpa boyu ilerleyemezdim. Ben de bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim. Tabii ki öyle durduk yere karar vermedim. Bazen günler günleri kovalıyor ve kendimi zamana kaptırmış giderken buluyorum.

Geçen ay iki hafta sonu ruhsal olarak kendimi iyi hissetmediğimden mütevellit pek verimli geçiremedim. Nisan ayına girdiğimiz Cumartesi gününü de pek sakin geçirince kendime biraz kızdım. Evet, çünkü bir şeyler yapmadan sakin geçirdiğim günlerin akşamında bir şey yapmadan günü tamamladığım için kendimi hayıflanırken buluyorum. Halbuki geçen sakin bir günde de çok şey yapabiliyor insan. Biraz dinleniyor, biraz gazete okuyor ve biraz da kendisini dinliyor insan. Üretim olarak illa ki elimize bir madde geçmesi mi gerekiyor onu da bilemiyorum.

İşte tam ben bu noktada bir anda aydınlanma yaşadım ve kendi ajandamı kendim oluşturup bütün her şeyi değerlendirip kaydetmeye karar verdim. Böylece hayatımın günlerini görebilecek ve boşa geçen zamanlarımın sorumluluğunu üstlenecektim. Üstlenecektim? Bak aslında bundan tam emin değilim ama deneyeceğimin garantisini önce kendime sonra da size veriyorum.

O hep yaptığımız bir daha da yüzüne bakmadığımız listeleri her gün elimin altına alıp kesin olarak o listeleri tamamlamadan ölmemeye karar verdim. Böyle dedim ya listeyi yapar sabahı ölür giderim. Bu kararımı uygulamaya geçirmeden önce tabii ki tamamlamam gereken etaplarım mevcuttu. Çünkü bilirsiniz ders çalışmaya başlamadan önce de kaleminiz kaybolur ya da ders notlarınız kaybolmuştur hiç olmadı kapı zili çalıyordur. İşte benim de şimdi böyle birkaç engelim bulunuyordu ama ayın ilk Pazartesi günü eksikliklerimi de tamamlayıp ajandamı oluşturdum.

Ajanda konusunu hayata geçirme konusunda bir gün ilerleme kaydeder ve işe yaradığına inanırsam elbette sizinle de paylaşacağım.

Dileriz, işe yarar değil mi?

Şu an için yaklaşık 20 günü ardımızda bırakmış bulunuyoruz.

Boş günlerime bakıp bakıp kendime kızıyorum.

Birkaç ay içinde gerçek bir değerlendirmesini yapacağım.

Lundi noir

İçimizdeki son umudu da öldürdüler.

Sendromların annesi bir Pazartesi gününe yağmurlu bir şekilde başlıyoruz.

Jason Mraz her ne kadar hayat harika dese de bazen o kadar mükemmel olmayabiliyor. Ayrıca karşısına dikilip sormak istiyorum. Hani harekete geçmek için birkaç kelime yeterdi? Haykırdık be haykırdık. Dünümüzden yola çıkarak yarınlara doğru sesimiz kısılana kadar haykırdık. Sonra ne oldu? Yine kırık kalpler, yine kayıp umutlar ve kabullenilmiş yenilgiler…

En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bunun hesabını kime soracağımızı bile bilmiyoruz. Diyecek çok şey var aslında ama gerçekten diyecek enerji kalmadı. Anlamadılar ve anlayamayacaklar da. O yüzden artık daha fazla yorulmayalım istiyorum. Sonra da bu kadar mıydı diye serzenişte bulunuyorum. Eğer bir yol varsa buradan dönülecek, ne kadar yorulursak yorulalım son damlamıza kadar da savaşalım. Yeter ki biraz olsun ötesini görelim. 11 yaşımdaydım, şimdi 26 yaşımdayım. 15 yıl artık biraz da ötesini görmek için yeterli bir zaman değil mi?

Ben yine bütün acılarımdan kurtulmak için maydanoz suyu içiyorum. Öyle iğrenç bir koku ki bu acıya mı katlansam yoksa kokuya mı tahammül etsem diye düşünüyorum. Sonra da bu saatten sonra hiçbir şey bana koymaz diye düşünerek yaptım çayı. Masada da brokoli beni bekliyor. Zaten biraz daha doktorun reçetesine uyarsam vejetaryen olacağım. Efsane bir Pazartesi günü değil mi?

Kaybettiğimiz yarınlarımızı yeşilliğe boğuyorum. Belki tekrar filizlendirmeyi başarabilirim, kim bilir?

Çok kırık uyandım be günlük

Ne fazla ne eksik