bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

octobre 2012 Arşiv

Bunların Hepsi Yüksek Ses

Bazen olmuyor.

Bazen de hiç beklenmedik anda hiç beklenmedik olaylar oluyor.

Olanı olmayanı bir yana bırakıp nefes almak gerekiyor. İşte çoğumuzda bunu gözden kaçırıyoruz. Nefes almayı unutarak alabildiğine koşuyoruz. Koşuyoruz ama nereye koştuğumuzdan hiçbirimizin en ufak fikri olmuyor. Sadece dört nala koşuyoruz. Bir adam sesleniyor karşıdan, tempomuzu bozmadan başımızla selamlıyoruz. Köşeyi dönerken bir teyze selam veriyor, hiç istifimizi bozmadan merhaba diyoruz. Küçük kıza gülümseyerek caddeyi ardımızda bırakıyoruz. Sonra yine koşuyoruz çünkü hep koşmaya programlanmış yaşıyoruz.

Durdum.

Nefes almak istedim.

Bazen bir omuzda, bazen de yastığıma kendimi bırakmış; tavanı izlerken…

Hiçbirini yapamadığım vakitlerde ise otobüste…

Ahh otobüsler…

Son anda yetiştiğimiz ya da yetiştiğimizi sandığımız otobüsler; içimizi kemiren düşüncelere ev sahipliği yapmaktan hiç vazgeçmiyor. Sabahları hangi otobüsün camında bıraktığımızı hatırlamadığımız kırgınlıklarımız, akşamları otobüsün arka koltuğunda unuttuğumuz pişmanlıklarımız hepsi orada öylece her yeni bir günde bizi selamlamak üzere orada bekliyorlar.

Merhaba; dünüm, bugünüm, yarınım.

Siz durun.

Ben devam edeyim.

Ya da siz devam edin lütfen.

Biz duralım.

Artık nefes almak istiyoruz.

Emekliyim

Merkezden Bayındırlık’a taşındığım günden beri hayata küstüm. Hatta kimdi o adam küstüm şarkısı vardı hani; o şarkıyı hayat felsefem yapacağım. Merkeze inmek için harcayacağım 40 dakikayı balkonda çay içerek geçirmeye razı oluyorum. 2 yıl merkez hayatından sonra kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum.

Tam bir emekli hayatı yaşıyorum. Balkona oturmuş, müziğimi açmış; gelen gideni izliyor, çayımı yudumluyor, bilgisayarda yazı yazıyorum. Havada ne kadar güzel böyle Seka’ya inip yürümelik ama ben ne yapıyorum? Toplantıya gidiyorum. Canım şu toplantıları Pazar gününden değiştirip atamadım ya içime oturdu resmen. Pazar günü la benim günüm. Burada böyle oyalanırken yine toplantıya geç kalacağımı düşünüyorum. Neyseki okula 10 dakika uzaklıkta olmamın bir avantajını yaşayarak son anda yetişebilirim.

Bana göre değil buralar onu anladım. Ben 10 dakikada her yere hakim olduğum günleri özledim. “Kapıdayız hazırlan şuraya gidiyoruz” repliklerini bile özledim daha ne olsun. Belki zamanla alışırım kimbilir. Hoş alışkanlıklarımdan vazgeçmek çok zor oluyor. 1 ay oldu hala odaya alışıp doğru düzgün uyuyamıyorum. Parça parça bütünü elde etmeye çalışıyorum. Bazen gecenin bir yarısı uykudan uyanıp yatağı bir tarafa, dolabı bir tarafa alıyorum olmadı tüm odayı dağıtıyorum ama çözüm olmuyor. En son yatağı odanın ortasında bırakmıştım. Yandı beynim yandı diyerek öylece bıraktım. Sonra en eski yerine aldım. Böyle her gece çıldırıyorum.

Bir de alt komşularımız var ki geceleri evde onları susturabilmek için tabana vurmaktan ayaklarım acıyor. Günün her saati arabesk açıp beni çıldırtmaktan zevk aldıklarını düşünüyorum. Bir de arada cluba geçip bassı içimde patlatmaktan hoşlanıyor olmalılar. Dün gece de saatlerce kafayı yedikten sonra sabahın köründe yine uyandırdılar. Aldım yastığımı salona geçtim. Bu sefer de salondan gitar çalmaya çalışan biri. Allah’ım sana geliyorum artık. En sonunda Hülya ile yarı gözlerimiz kapalı ama çok sinirli bir şekilde kapılarına gittik. Pardon da saatin farkında mısınız yeteeer ya yeteeer diye isyan ettik. Gülümseyen bir surat ve arkadaş yeni aldı da onu deniyor kusura bakmayın oldu.

Üst kattan İbrahim açıyor, alttan onlar açıyor. Ben de aralarında uyumak için savaş veriyorum. Günün hangi saatinde bir sessizlik bulursam kafayı yastığa bırakıyorum. Bir gün evden çıkarken açacağım Ajdar’ı, bırakacağım tekrara, takacağım hoparlörü sonra onlar düşünsün.

Emekli oldum ben.