bazenöyleolur

Kendimi bile çizmiştim kahraman olurum umuduyla.

octobre 2013 Arşiv

Duygusal İklim

q1yk

Duygusal iklimin demindeyim.

Sağanak yağmurlu ve parçalı bulutlu olarak kendisini gösteriyor, iç sancılar. Hafif bir sallantı şiddetleniyor ve tsunamiye zemin hazırlıyor. Ufak bir titreşim reaksiyon gösteriyor. Baştan sona sarsılmak bu.

Her sallantı bir kayıp. Şehrin ücra köşelerindeki pisliklerin üzerine düşmesi. Büyük bir yıkım. Yeniden inşa olmak, bir enkazı kocaman bir göğüsle yüreklemek gerekiyor. Ancak hep bir saklambaç hep bir soluksuz kovalamaca. Neyi tercih etmesi gerektiğini bilemeyen, nefes almaya bile korkan küçük bir kız çocuğu el kaldırıyor, yıkıntının arasından. Taşıyamıyor pislikleri; üzerini silkeliyor, koca bir toz birikintisi. Dinmesini bekliyor göz kapakları.

O sırada kulakları sağır eden bir sur üflemesi.

Baştan. Her şey en baştan var olmaya başlıyor. Zihni allak bullak, kalbi paramparça. Hiçbir şey o yıkıntının altında kalmıyor. Küçük bir toz zerresi nefesine karışıp kanında zikzaklar çiziyor. Her bir başlangıç düğümleniyor geçmişe. Duyamıyor, hissettiklerini.

Hangi duygu kaldı ırzına geçilmemiş?

Hangi sevgi kaldı dokuz nokta dokuz şiddetinde sarsılmayan?

Dağınık Yaşamlar

SHAUN FENN PHOTOGRAPHY

 

Küçük hikayelerimiz ama büyük mutluluklarımız vardı.
O kırmızı kalın çorabı ona kim giydirdi?
Benim sırtımdaki uyumsuz çantayı kim taktı?
Peki ya seneye de giyer diye alınan elbiseler…
Birbirine dokunan ve her karede büyük gülümsemeler sunan lezzetler.
Alakasız olan onca renkli bakışlar.
Ama hep iç içe olan yaşamlarımız.
Sonra her şey değişti.
Zaman herkesi başka yerlere savurdu.
Dağınık, parça ve kopuk yaşamlar sundu.
Kalın çoraplar değişti.
Yavaş yavaş çantalar değişti.
Elbiselerin değişimi de onları takip etti.
Ve en sonunda da biz değiştik.
Hikayelerimiz büyüdü ama mutluluklarımız küçüldü. 
Olsun.
Yine de anılarımızı tazeleyebiliyoruz.
Kopmayan bir bağ var arada.
Görünmüyor ama hissediliyor.

Keder

keder

 

Aklıma düşüyor.
Engel olamıyorum.
Zaten engel olabilseydim; hiçbir şey böyle olmazdı değil mi?
Ben de öyle düşünüyorum.
Hem insan defalarca kendisine yenilmemeli.
Bir yerden sonra savaşmaktan yorgun düşüyorum.
Zaten insan kendisiyle savaşırken her türlü yenilgiye uğruyor.
Bu yenilgide bir şeyler eksik.
Belki şarkıdaki duygu.
Belki de üstü kapatılan kederler.
Engel olamıyorum.
İçimde bir şeyler deliniyor.
Üflüyorlar ama anlamıyorlar.
Sadece konuşuyoruz.
Hissetsek böyle olmazdı değil mi bayım?
Haklısın.
Artık hiçbir şey hissetmez olduk.
Hissettiklerimizi de yerin yedi kat altına saklar olduk.
Ürkek bakışlarımızı kendimizden bile kaçırıyoruz.
Anlamıyoruz.
Olsun yeniden denemek güzel.

Kaçışlar

Yine geç kaldım.
Bu sefer neye geç kaldığımı bile kestiremiyorum.
Sonra bir ses duydum.
İnsan kendisine geç kalamaz dedi.
Yanılıyor.
İnsan en çok kendisine geç kalıyor.
Daha sonra da hiçbir şeye yetişemiyor.
Farklı savunma biçimleri var ama hiçbiri yeterli değil.
Anlayışla karşılıyorum.
Yalnız bu geç kaldığım gerçeğini değiştirmiyor.
Bekleyecek.
Ne kadar da kötü.
Zaman onu arkasından bıçaklarken o saatine bakacak.
Ve düşünsene GELMEYECEK.
Bu çok ağır oldu.
Kabul ediyorum.
Bugün Pazar.
Günü olsun kaçırmadan kendimi atmalıyım.
Kalabalıklara.

Zaaflarla Yaşamak

WYhYLIV

Her insanın zaafları vardır. Kimisi bunu iyi gizler, kimisi de gizlemeye gerek duymaz. Benim de zaaflarım var/dı. Burada “asla hayır diyemeyeceğim şeyleri” sıralamayacağım. Size sadece eğer bir insana zaafınız varsa ileride çok canınız yanmaması için çok dikkatli olmanız gerektiğini söyleyeceğim. Ben söylerim, gerisini siz bilirsiniz.

Sufleye zaafım olabilir, kırmızı kapaklı defterlere zaafım olabilir, balonlara asla hayır diyemeyebilirim ama bunların hepsini şöyle bir kenara bırakıyorum. Bunlar dönemsel gelip geçici şeylerdir. Asıl bir insanoğluna zaafım olduğunu anladığım an elim ayağım birbirine dolandı. Hayatımda neyi, nereye, ne zaman koyacağımı bilemedim. Önceliklerim, nefes alışlarım değişti. Hayat meğersem o zaman içinden çıkılmaz bir hâl alıyormuş. Hiçbir sevgi, hiçbir aşk, hiçbir tutku bir zaaf kadar etkili değildir arkadaşlar. Karşı koyamıyorsun, kendini tutamıyorsun, o her seferinde hayatını parçalarken sesini çıkartmıyorsun. En kötüsü de kafasına göre gelip giderken sen hiçbir şey yapmak istemiyorsun. Kabulleniyorsun.

Olmuyor. Hayat böyle devam etmiyor. Yoruluyorsunuz, çünkü ben çok yoruldum. Zaaflarımın canımı bu kadar çok sıkacağını, beni bu kadar yakacağını bilmezdim. Öğreniyorsunuz, ben de öğreniyorum. Siz de bir an önce kabullenip öğrenme sürecine geçin. Bu süreç ne kadar uzarsa o kadar çok dağıtıyor. Sonra her şey dağınık kalıyor. Siz dağınık kalsın bırakın dedikçe içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Kimsenin bu kadar parçalanmış hayatlar yaşamasına gerek yok.

Ben bir türlü dikkatli olamayanlardan olarak size gelmiş burada dikkatli olun diyorum. Vazgeçtim, olmayın. Sonuna kadar ehh be diye isyan edene kadar zaafınızla yaşamayı öğrenin. Yıllardır büyük bir zaafla yaşamayı öğrenmiş biri olarak “ehh yetti be” diyorsam her zaafın bir sonu vardır diyerek size sevinçli ve mutlu haberi verebilirim.

Yukarı

Tüm masallar küçük kız çocuklarına uyumadan önce anlatıldı. Olası tüm hikayeler yazıldı ve çizildi. Romanlara konu olan aşklar ise çoktan yaşandı ve bitti.

Bir yerlerde bir şeylerin eksik kaldığını masalların içinden çıkıp hikayelere doğru yol almaya başladığımda anlamıştım. O ilk masala tutunup sakladığım tüm yarınlar romanlarda bir gerçek gibi suratıma çarptı. Hiçbir şey sandığımız gibi ilerlemiyordu. Biz de bunları toparlamak için hiçbir şey yapmıyorduk. Oluruna bıraktığımız şeyler hiçbir zaman olmayı alışkanlık haline getirmedi. Hep olmamayı tercih etti ve yine o an bir şeyleri değiştirmek için çabalamadık. Belki, denedik. Bilemiyorum. Ancak sonuç gösteriyor ki yeterli olmamış.

Kendinize ve şarkılara sahip çıkın.

Sizi şarkılardan başka kimse anlamıyor.

Siz bile…

Köz

Farklı hayatları aynı umutlarda yeşertmeye çalıştığım oldu. Soluksuz bir istekti bu. En içten en dışa tepkimeye girerek reaksiyon gösteriyordu. Engel olamıyordum. Kimi zaman istekten geriye küçük bir köz kalıyordu. Öyle zamanlarda da avcumun içine alıp üflüyordum.

Avcumun içinde tuttuğum ateş zamanla beni kavurup köz haline getirdi. Ne baktığım yerde umut ne de aldığım nefeste farklı bir tat vardı. En başında daha o ilk tepkimede yanlış adım attığımı biliyordum. Ancak insan bazen yaşayacaklarına şerit çekmek istemiyor. O noktadaydım.

Biliyorum. Soluksuz bir tutkunun esiri olup her şeyi görmezden gelmek istedim. Sandım ki her şey kırmızı. Diğer renklerin hiçbir önemi olmaz. Kırmızı içine çeker ve oradan çıkartmaz. Ama öyle değil. Hiçbir şey sandığınız gibi değil.

Bir adım öten gökkuşağı.

Bir adım öten gerçekler.

Bulutlar güzel ama yukarıdan.

Karmaşık

Gelmiyor.
Zaten gelmeyeceğini biliyorduk.
Kabullenmek en büyük erdem.
Ama telvesi eksik.1bae86181514e9d8e569f4d363df051aaa2be434_m
Kahvenin evet evet.
Sus bence.
Kalp benim, aşk benim.
Ama damar senin, kan senin; haklısın.
Kan kaybından ölüyorum.
Telvesi az olmuş bunun.
Kulaklarını tıkamak da bir çözüm.
Ama beklemek var ya.
Anlamazsın.
Beklemenin Allah belasını versin.
Uyusak geçer mi?
O değil de bekletenin de ne hali varsa görsün.
Gideyim de kendime salıncaklı yatak yapıp umutlarımı sallayayım.
Yine kafam karışık çok şükür.
Bazen öyle olur.
Işıklar söndü.